SONUÇ/DEĞERLENDİRME 2. Bölüm
Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine idi. Sonuç değerlendirmemizi, 1. İtikat/İnanç 2. Amel 3. Tasavvuf Anlayışı 4. Diğer Konular şeklinde dört başlık hâlinde özetleyelim.
2. AMEL
İncelediğimiz eserlerinde; Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Abdal Musa’nın ve Kaygusuz Abdal’ın Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat yani Peygamberimizin ve sahabelerin itikatı üzerine olduklarını tespit etmiştik. Onların İslam’ın şartlarından olan namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadetleri yerine getirdikleri görülmektedir. Eserlerinde söz konusu ibadetlerle alakalı ifadeleri ise şöyledir:
Namaz
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât adlı eserinde, Şeriat kapısında yapılması gereken ibadetler; namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, gücü yetene hacca gitmek, seferberlik olunca kaçmayıp düşmana karşı gelmek ve cenabetten temizlenmek olarak sayılmıştır.
Kaygusuz Abdal, Minbernâme adlı eserini seyahatleri sırasında Cuma günü uğradığı bir camide önce sünnet olan iki rekatlık “Tahıyyetü’l-Mescid” namazını, daha sonra Cuma namazını kıldıktan sonra yazmıştır. Ayrıca yine Kaygusuz Abdal, “Salât-nâme” adlı şiirinde beş vakit namaz dışında diğer nafile namazları da kıldığını ifade etmektedir. Yazı dizimizin 13. makalesinde tamamını arz ettiğimiz söz konusu on beş kıtalık şiirinde; “Sabah namazı hod dörttür… öğleni on kılaram… İkindiyi sekiz kılaram… Ahşam namazı hod beşdür… Yatsı namazı on üçdür… Cuma hem bayram ikidür… Teravih namazı yirmi… şeklinde açıklamalarda bulunmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın hayatı ve eserleri incelendiğinde, Hanefî bir derviş olduğu ve ibadetlerinde bu mezhebe göre amel ettiği anlaşılmaktadır. Kaygusuz Abdal’ın dinî ve tasavvufî bilgilerini Abdal Musa’dan aldığı dikkate alındığında, hocası ve şeyhi Abdal Musa’nın günlük ibadetlerde ve fıkhî konularda Hanefî mezhebine mensup olduğu ortaya çıkmaktadır.
Günümüz Alevilerin kâhir çoğunluğu Hz. Ali (r.a.) camide öldürülüp şehid edildiği için namazı terk ettiklerini belirterek, beş vakit namazı Hz. Ömer’in (r.a.), Emevilerin ve Abbasilerin düzenlediğini iddia ederler. Ayrıca Aleviler kendilerini şeriat makamında değil tarikat makamında oldukları için namazdan muaf olduklarını, Allah’ın kulunun ibadetine ihtiyacı olmadığını söyleyerek namazı reddeder ve kılmazlar. Allah’ın emrettiği farz olan namaz yerine alternatif olarak tarikat namazı dedikleri İslâm’a göre bâtıl sayılan “Halkacık Namazı” veya “Halka Namazı”nı Perşembe akşamı Cem ayinlerinde halka oldukları için kıldıklarına inanırlar. Alevilerde namaz değil niyaz önemlidir. Nitekim Alevî dedeleri ile ilgili bir çalışmada, dedelere: “Alevîlikte beş vakit namaz var mıdır? diye yöneltilen soruya; dedelerin %78.1’i yok, %18’i var ve kalanları da “fikrim yok” diye cevap vermişlerdir. Beş vakit namazın var olduğunu söyleyenler de bununla “halka namazı”nın kastedildiğini, %4’ü de hem camideki namazın hem de halka namazının kastedildiğini söylemişlerdir. (Ali Yaman, Alevîlikte Dedelik ve Ocaklar, Karacaahmet Sultan Derneği Yay., İstanbul 2004, s. 309.)
Oruç:
Hacı Bektaş-ı Veli, oruçla ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: “Ey derviş! Bil ki oruç üç derecedir. Birincisi avamın derecesi, ikincisi havvasın derecesi, ehassu'l-havvasın derecesidir. Birinci derece orucu, karnı ve cinsel organları orucu bozan şeylerden korumaktır. İkinci derece orucu, gözü nâ-mahreme bakmaktan, kulağı uygun olmayan sözleri duymaktan ve dili haksız konuşmaktan korumaktır. Üçüncü derece orucu ise peygamberlere ve evliyalara mahsustur ki bunlar, gönlü Hak'tan gayri her şeyden korumaktır. Nitekim Hz. Ali (Allah yüzünü aziz kılsın): “Dünya bir gündür ve orada bizim için oruç vardır.” buyurmaktadır. Demek ki onun bütün ömrü oruç tutmakla geçmiştir.”
Kaygusuz Abdal şiirlerinde İslam’ın, imanın şartları ile namaz, zekât, hac ve savm yani oruçla alâkalı şunları söylemektedir:
İslâm’ın şartın sual edersen
İcmâlen de sartı beştir efendi!
Muradın ger iman ögrenmek ise
Anın da adedi şeştir efendi!
Savm ile salat zekât hac
Malın var ise hak yoluna saç!
Biri şehadettir lisanını aç
Bu sana acaib iştir efendi!
On iki şartı vardır salâtın
Kılıp ânı menzile iletin
Ayne’l-yakin var ise bir iletin
Anın da adedi sestir efendi!
Hadesten necâsetten eyle tahâret
Ört avret yerini etme kerâhet
Đstikbâl-i kıble vakitle niyet
Bu altı saydığın dıstır efendi!
Tekbir al, ellerin basına götür
Kıyam, kıraat rükû sücuddur
Kade-i âhirede bir miktar otur
Kılarsan ne güzel iştir efendi!
Günümüz Alevilerin kâhir çoğunluğu farz olan Ramazan ayı orucunu reddederler ve tutmazlar. Ramazan ayında Hz. Ali’nin (r.a.) şehit edildiğini, otuz gün orucu Yezid’in tutturduğunu iddia ederler. Oruç ibadetine alternatif olarak, Muharrem ayında 12 gün, Medet-Mürüvvet 2-3 gün, Hızır 3-7 gün, 48 Perşembe, oğundurma gibi bâtıl oruçlar ihdas etmişlerdir. On iki gün tutulan bu oruç müddetince Alevîler, su içmezler (içenler de seffaf kaptan içmezler), et ve hayvanî gıdaları yemezler. Bazı bölgelerde bu oruç üç gün de Müslim bin Akîl ile oğulları Muhammed ve İbrâhim için tutularak on beş güne çıkarılmaktadır. Onlara göre oruç, yememek ve içmemek değil, nefsi ıslah etmektir, eline, diline, beline sahip olmaktır. Farz kılınan oruç ibadeti, nefsine hâkim olamayanlar içindir. Allah’a karşı gelmeyenler için oruç farz değildir.
Zekât:
Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlât adlı eserinde, Şeriat kapısında yapılması gereken ibadetler; namaz kılmak, zekât vermek, oruç tutmak, gücü yetene hacca gitmek, seferberlik olunca kaçmayıp düşmana karşı gelmek ve cenabetten temizlenmek olarak sayılmıştır. Kaygusuz Abdal’ın zekâtı da içine alan şiirine “Oruç” başlığı altında yer vermiştik.
Günümüz Alevilerin kâhir çoğunluğu yapılan yardımların insanların gönlünden koptuğu kadar olması gerektiğini düşünmektedirler. Örneğin, zekât vermek isteyen bir Alevî, zekâtını Sünnîlerin yaptığı gibi 1/40 oranında değil, malının gönlünden kopan bir kısmı oranında vermektedirler. Ayrıca Alevîler arasında devlete verilen vergilerin, zekât yerine geçtiğine dair yorumlar da mevcuttur. Zira devlete verilen vergiler, yoksul halka yardım şeklinde geri dönmektedir. Alevîler, mallarından ihtiyaç sahiplerine sadaka da vermektedirler.
Hac:
Hacı Bektaş Veli’nin hocası Lokmân-ı Perende’nin hacca gittiği, Kâbe’yi tavaf ettiği, Arafat’ta vakfe yaptığı; ayrıca Kâbe’de namaz kılarken Hacı Bektaş’ın da oraya gelip namazlarını orada eda ettiğini gördüğü belirtilmiştir. Vilâyetnâme’de, Hacı Bektâş-ı Velî’nin Türkistan’dan Rûm ülkesine hareket ettiğinde hacca niyet ettiği, Irak’ın Necef şehrinde erbaîn çıkardığı, oradan da Beytullâh’a vardığı, üç yıl burada kaldığı, buradan da Medine’ye geçtiği, burada erbaîn çıkardığı, sonra Kudüs’e ve daha sonra Halep’e geçtiği anlatılmıştır.
Kaygusuz Abdal, şeyhi Abdal Musa’nın yanında kırk yıl hizmet ettikten sonra icazet almış, hizmetinin ardından kırk dervişi ile birlikte Mısır’a uğramış, buradan da hacca gitmek üzere yola çıkmıştır. Mısır’a vardığında kale kapısındaki nöbetçiler niçin geldiklerini sorunca şöyle cevap verir: “Bizim bu diyara gelmekten murâdımız Hacc itmek ve (nasip olursa) Kâ’betullâh şerefehaullâh tarafına gitmek…” Kırk gün yol yürüyüp Beytullah’a geldiler. Sâkin oldular. Tâ kim hacc vakti irişdi. Cem’-i etraftan hüccâc-ı Müslimîn geldilerç Ka’be şehrinde cem oldular. Şam’dan ve Yemen’den ve Mısr diyârından mahfillerle Emîr-i hacclar tabl-hânelerle gelip Arefe günü Ka’be-i Şeriften dahı mahfil-i şerifle Arafat’a çıkıp Vakfeye durdular. Ol gün ahşama değin süvâri vü piyâde cümle kıbleye müteveccih olup;
“Lebbeyk Allâhümme Lebbeyk” deyip talep ederlerdi…”
Kaygusuz Abdal ve arkadaşlarının Mina’da 21 cemre taş attıklarını, kurban kestiklerini, Kâbe’ye gelip tavaf yaptıklarını, tavaf namazı kılıp Safa Merve arası sa’y yaptıklarını, Zemzem’den içtiklerini, ayrıca umre yapıp dualar ettiklerini, haccın erkânını tamamlayınca Medine’ye döndüklerini, Rasulullâh’ı (s.a.v.) ziyaret ettiklerini ve Kaygusuz Abdal’ın Gevher-nâme adlı eseri orada yazdığını görmekteyiz.
Günümüz Alevilerin kâhir çoğunluğunda hac “gönül haccıdır” yani Alevî dede ve baba ziyaretleridir. Kabeyi ziyaret haccı yoktur. Pirlerin, babaların, dedelerin evini, türbesini ziyaret ederek “binbir kere hacı ve gazi olup, bütün günahlardan kurtulup mâsum ve pâk olurlar”. Hacı olmak için Hacı Bektaş-ı Veli ve Abdal Musa’nın türbelerini ziyaret ederler.
Günümüz Alevilerin kâhir çoğunluğunun namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslam’ın temel ibadetleriyle hiçbir alakaları olmadıkları ve İslam’ın farz kıldığı bu ibadetleri kaynağı ve izahı olmayan farklı sebeplerle reddettikleri görülmektedir. Kur’ân ve Sünnet’te yer alan ibadet şekilleri ve öğretileri yerine, İslâmi hiçbir kaynağa, referansa dayanmayan alternatif bâtıl ibadet şekilleri ve anlayışları ihdas etmişlerdir.