SONUÇ/DEĞERLENDİRME 3. Bölüm
Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine idi. Sonuç değerlendirmemizi, 1. İtikat/İnanç 2. Amel 3. Tasavvuf Anlayışı 4. Diğer Konular şeklinde dört başlık hâlinde özetleyelim.
-
TASAVVUF ANLAYIŞI
Birinci bölüm değerlendirmemizde, Ahmed Yesevi’nin tasavvufi eğitim ve öğretisinin Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadı üzere olduğunu görmüştük. Onun yetiştirdiği halifelerinden Lokman-ı Parende, Hacı Bektaş-ı Velî’nin hocası/şeyhidir. Şeyh Lokman-ı Parende’nin Hacı Bektâş-ı Velî’ye hoca olmasını ve onu eğitmesini Hacı Bektaş-ı Velî’nin Velâyetnâme adlı eserinden öğrenmekteyiz. Diğer bir iddia ile Hacı Bektaş-ı Veli’nin tarikat silsilesini, Baba İlyas Horasânî yoluyla Ebül’-Vefâ Bağdâdî’ye bağlayanlarda da durum aynıdır. Zira Ebü’l-Vefâ Bağdâdî de Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat itikadında olan bir âlim ve âriftir. Şeyh Lokman-ı Parende zâhir ve bâtın ilimlerinde çok derinleşmiş bir kişiydi. Parendelik (uçan) nasibi kendisine Ahmed-i Yesevî tarafından verilmişti. Hacı Bektâş-ı Velî’nin eserleri muhteva açısından değerlendirmeye tabi tutulduğunda, eserlerini Horasan ve Nişâbur’un şeriata bağlı fikrî, tasavvufi, fıkhî ve ameli cereyanlarıyla örtüşen, Yesevî geleneğini kendine özgü bir yorumla kaleme aldığı görülmektedir. İlk dikkat çeken husus, düşüncelerini Kur’ân ayetlerine ve hadislere dayandırmış olmasıdır. Ahmet Yesevî’nin, Hacı Bektaş-ı Velî’nin, Abdal Musa’nın ve Kaygusuz Abdal’ın eserleri de incelendiğinde, yazdıkları her konuyu Kur’ân-ı Kerim âyetleri ve hadis-i şerifler ile delillendirdikleri ve konuyu Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat çerçevesinde ele alıp değerlendirdikleri görülmektedir.
1246/1830-31 yılında Antalya sancağına bağlı Elmalı kazasındaki Abdal Musa zaviyesinin denetim altına alınarak faaliyetlerinin sınırlandırılması ile görevlendirilen İzmirli Hasan Edib Efendi, “Ziyâü’d-dehr ve Cilâü’l-‘Asr” adlı kitabında Abdal Musa hakkında hürmetkar bir ifade kullanmaktadır. Onu Şâzeli tarikatının büyüklerinden "güzide-i rical-i Haneffiye"den biri saymakta ve onu "zübde-i ulema ve millet-i hanife-i Nakşibendiyye’den" biri olarak nitelemektedir. Aynı şekilde Hacı Bektaş-ı Veli’nin "ricâlullah" olanların kendisine tabi oldukları bir kimse olduğunu belirterek, asıl adının "es-seyyid Muhammed" olduğunu, ancak kendi zamanında da Hacı Bektaş-ı Veli adıyla ünlü olduğu belirtilmektedir. “Hacı Bektaş-ı Veli Sultan, Orhan Gazi zamanının büyük ve saygın şeyhlerinden biri sayılmaktadır. Nesebi yönüyle de soylulardandır. Nakşibendi büyüklerinden Abdülhâlık Gucdüvani’nin mürşidi olan Yusuf Hemedânî'nin halifelerinden Ahmet Yesevî ile yakınlık ve ilgisi olan bir zat idi” denilmektedir.
Ahmed Yesevî’nin Divân-ı Hikmet ve Fakrnâmesi’ndeki fikirlerin, Hacı Bektâş Veli tarafından Kitâbü’l-Fevaid ve Makâlât’ta tekrar edildiği görülmektedir. Yesevî’nin Fakrnâmesi’nde bahsettiği “Dört kapı-kırk makam” anlayışının Makâlât’ın ana konularından olması da önemlidir. Söz konusu Dört Kapı olan şeriat, tarîkat, marifet ve hakikat istisnâsız bütün tasavvuf ekollerinin öğretilerinde olan ortak sınıflandırmadır.
Hacı Bektaş Veli, dört kapı kırk makamı tamamen Kur'an ayetlerinden hareketle sistematize etmiş ve her biri için bir veya birkaç ayet delil getirmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin Makâlat’ında her bir kapıya ait olan on makam ise şöyledir:
a. Şeriat kapısında bulunan on makam: 1. İman Getirmek. 2. İlim Öğrenmek. 3. Namaz Kılmak, Zekât Vermek, Oruç Tutmak, Gücü Yetene Hacca Gitmek, Seferberlik olunca kaçmayıp düşmana karşı gelmek ve Cenabetten Temizlenmek 4. Helâl kazanmak ve faizi haram bilmek. 5. Nikâh kıymak. 6. Hayız ve lohusalıkta cinsi münasebeti haram bilmek. 7. Sünnet ve Cemaat (Ekl-i Sünnet ve’l-Cemaat) ehlinden olmak. 8. Şefkatli olmak. 9. Temiz Yemek ve Temiz Giyinmek. 10. Emr-i bi’l-maruf nehyi ani’l-münker yani iyiliği emredip kötülüğü menetmek.
b. Tarikat kapısında bulunan on makam:1. Tevbe etmek. 2. Mürit olmak. 3. Saç kesmek. 4. Nefsi olgunlaştırmak için mücadele etmek. 5. Hizmet etmek. 6. Havf yani Korkmak. 7. Ümitvâr olmak. 8. Hırka, zembil, makas, seccade, tespih gibi emanetlere sahip olmak, iğne ve asadır. 9. Nasihat ve muhabbet sahibi olmak. 10. Aşk, şevk ve Allah’ın zenginliği karşısında insanın kendisini fakir hissetmesi.
c. Marifet kapısında bulunan on makam: 1. Edeb. 2. Korku. 3. Perhizkârlık. 4. Sabır ve Kanaat. 5. Utanmak. 6. Cömertlik. 7. İlim. 8. Miskinlik, benlikten geçip kişinin kendini Allah’a vermesi. 9. Marifet sahibi olmak. 10. Kişinin kendini bilmesi.
d. Hakikat kapısında bulunan on makam: 1. Toprak gibi mütevazı ve verimli olmak. 2. Bütün herkese aynı gözle bakıp ayıplamamak. 3. Elinden gelen iyiliği yapmak ve yerine getirmek. 4. Dünyadaki her şeyin ve herkesin kendisinden güvende olması. 5. Mülkün mutlak sahibi Allah’a karşı itaatkâr olmak. 6. Sohbet etmek ve hakikat sırlarını söylemek. 7. Seyr ü sulûka girmek. 8. Sır saklamak. 9. Allah’a yalvarıp yakarmak. 10. Allah’ın varlığını müşahede etmek ve O’na ulaşmak.
Hacı Bektaş Veli’yi, Ahmed Yesevî geleneği içinde kabul eden yaklaşımların, bu iki şeyhin arasında mevcut olan silsile birliğinin yanında, eserlerindeki bu muhteva ve fikir açısından bir birliği gündeme getirmeleri de önemlidir. Hacı Bektaş Veli, Makâlât-ı Gaybiyye adlı eserinin son kısmındaki vasıyetinde müritlerine, bağlılarından ve sevenlerinden Ehl-i sünnet ve’l- Cemaat’e bağlı olmalarını isteyerek şöyle demektedir: “Size vasiyetim ey oğlum! (oğullarım!) Akıldır, edeptir ve takvâdır. Tüm durumlarda geçmişlerin eserlerini izle, Ehl-i sünnet ve Cemaat’e bağlı ol. Fıkıh ve hadis öğren. Câhil sûfilerden sakın. İmam ve müezzin olmamak şartıyla namazı cemaatle kıl. Hiçbir zaman şöhret arama ki, şöhret âfettir….”
Çeşitli dinî ve tasavvufî meselelerin ele alındığı Hacı Bektaş Veli’nin eseri olan Makâlât’ın asıl önemli özelliği, Hacı Bektaş Veli’nin şimdiye kadar tanıtılmaya çalışıldığı gibi Şiî-Batınî bir kişiliğe sahip olmadığı, aksine şeriata bağlı bir mutasavvıf olduğunu açıkça ortaya koymasıdır. Eserin muhtevası ve eserde işlenen sülûk usûlünün Yunus’un şiirlerinde de görülmesi bize göstermektedir ki, bir zincirin halkaları gibi birbirini takip eden bu gönül erleri, Türkistan’da Ahmed Yesevî’nin sistemleştirdiği Yesevî ekolünün Anadolu’daki temsilciliğini Hacı Bektaş Veli, Abdal Musa, Yunus Emre, Kaygusuz Abdal olarak başarıyla yürütmüşlerdir.
Günümüz Alevîlerinin/Bektâşîlerinin tasavvuf anlayışında Dört Kapı’nın ilki ve temeli olan Şeriat kapısı devre dışı bırakıldığından sistem çökertilmiş, alternatif olarak Hacı Bektaşı Veli, Abdal Musa ve Kaygusuz Abdal’ın tasavvuf anlayışıyla ilgi ve alakası olmayan ve Kur’ân ve sünnetten dolayısıyla İslam dininden uzak, delil ve mesnetsiz, genel olarak şahsî yorumlara dayalı bir tasavvuf öğretisi yerleştirilmiştir.
Kaygusuz Sultan’ın tarikat pîrini vasfettiği Mesnevi-i Evvel başlıklı şiirinden yaptığımız alıntıyla üçüncü bölüm değerlendirmemizi tamamlayalım:
Pîr gözün açıp yolunu göstere
Seni bu yanlış hayâlden kurtara
İlm-i şerîatı bildire sana
Azuban tagılmayasın her yana
Bilesin kim ne demektir şeriat
Neymiş bu orta yerde baglı sed
Pîr sana erkân-ı salât bildire
İman islam farz u sünnet bildire
Çünkü bildin şeriat nedir tamam
Tarikat yolunda koyasın kadem
Pîr sana bildire nedir tarikat
Dahi tarikat içinde var sıfat
Şeriat bile tarikat anlaya
Hakikat pîri ne derse dinleye
Her kime kim ola bu üç hassiyet
Şeriat u Tarikat u Hakikat
Marifet anda biter kân ol durur
Marifet cevheri maden ol durur