Yazı dizimizin konusu; Antalya Elmalı ve Demre’de türbeleri bulunan ve son dönemde Bektâşî/Alevî oldukları iddiası galat-ı meşhur hâline gelen Abdal Musa, Kaygusuz Abdal ve Kâfi Baba’nın hayatları ve tasavvufî görüşleriyle Bektâşî/Alevî olup olmadıkları konusunun açıklığa kavuşturulması üzerine olacaktır.
Hacı Bektaş Velî’nin Eserleri -1-
Hacı Bektaş Velî tasavvuf, ahlak, nasihat ve dîni konularda Türkçe, Arapça ve Farsça birçok eser kaleme almıştır. Eserlerindeki muhtevâ, Ahmed Yesevî’nin hikmetleriyle büyük benzerlik göstermektedir. Araştırmalar sonucu kaynaklarda Hacı Baktaş Veli’ye âit olduğu rivayet edilen eserler şunlardır:
Besmele Şerhi, Fatiha Sûresi Tefsiri, Makâlât, Kitâbü’l-Fevâid, Makâlât-ı Gaybiyye ve Kelimât-ı Ayniyye, Şathiyyât, Nesâyıh-i Hacı Bektaş Veli (Nasihatler), Üssü’l-Hakîka, Hurde-nâme.
- Besmele Şerhi: Manisa Kütüphanesi’nde Kitâb-ı Tefsîr-i Besmele Ma’a Makâlât-ı Hacı Bektaş adı ile 3536 numarada kayıtlı olan bu eser, Cafer b. Hasan tarafından 827/1423 tarihinde istinsah edilmiş otuz varaklık bir risâledir. Hacı Bektaş-ı Veli eserini Türkçe kaleme almıştır. Eserinde konu hakkında yazılacak daha çok şey olduğunu, istese üç yüz tabak bağdâdî kağıt tutacak bir tefsir yapabileceğini, fakat bu kadarının kâfî olduğunu belirtir ve eserini, “Allah doğrusunu en iyi bilir” cümlesiyle tamamlar.
Besmele Şerhi farklı yayınevleri tarafından yayınlanmıştır. Hacı Bektâş-ı Velî’nin Besmele Şerhi adlı kitabından:
“Hak Te’âlâ lütfuyla Rasûlüne “Yâ Muhammed sana ve ümmetine müjde olsun ki Bismillâhirrahmânirrahîm nasip kıldım. Allah adımın karşılığı olarak aklınız surdan korkmasın. er-Rahmân adımın karşılığı, alıcı sûr üfürüldüğünde, meleklerin (bile) öldüğü zaman onlar, benim arşımın gölgesinde, nûr kürsüsünde oturup benim nûrumu görmenin zevkinde olsunlar. er-Rahîm adımın karşılığı olarak, bütün yaratılmışlar tekrar dirildiği zaman ben kullarıma “Ey âşıklar, ey sâdıklar, ey Tâhâ ve Yâsîn ehli, dünyada yeterince durdunuz, şimdi hangi kapıdan isterseniz Cennetlere girin. Ben sizinim, siz benimsiniz, derim” buyurur…
“Ey Ahmed, gökten inen dört kitabın tamamını topladım, Fatiha’nın içine koydum. Fâtiha’da ne varsa hepsini -Bismillâhirrahmânirahîm’in içine koydum. Senin ümmetinden kim bir kez iman ile doğru Bismillâhirrahmânirrahîm derse; Tevrat’ı, İncil’i, Zebur’u, Kur’ân’ı okumuşçasına ve bunlarla ibadet etmişçesine sevap vereyim. Bu ne güzel kerem, bu ne güzel lütuf ki birkaç damla murdar sudan meydana gelmiş insana bu kadar fazla ihsan da bulunuyorum. Benim gibi bir pâdişahın dergâhı dururken, göz göre göre rastgele bir âcizin dergâhına giden (kulun) toprak başına olsun. Kitabımın dergâhını, rahmetimle, şefkatimle, iyiliklerle bezedim. Elbette ki hediyem dergâhıma lâyık olacaktır.”…
- Fatiha Tefsiri: Söz konusu eserden ilk bahseden Baha Said’dir. Baha Said, eserin Tire’de olduğunu söylemiş, M. Esat Çoşan ve Bedri Noyan’ın Tire’de eser hakkındaki araştırmalar yapmışlar lakin izine rastlayamamışlardır. Hüseyin Özcan, İngiltere’de British Museum Library’de eserin nüshasını bulmuş, daha sonra Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bulduğu nüsha ile karşılaştırıp 2008 yılında yayınlamıştır. Daha sonra Yaşar Şimşek, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atatürk Kitaplığı’nda eserin bir nüshasını daha bulmuştur.
Hacı Bektâş-ı Velî’nin Fâtiha Tefsiri adlı eserinden:
O (Hz. Muhammed (s.a.v.)) inci gibi değerli sözleriyle, şeker ağzından buyurur ki: O gecekendisine teşbih edilen Hakk beni mirâca çağırdı. Dördüncü kat göğe yükseldiğimde, vardığımda yüksek bir ses işittim. O sesin heybetinden bütün melekler yüzüstü secdeye kapandılar. Kardeşim Cebrâil aleyhisselâma sordum: “Ey kardeşim bu ses neyin nesidir?” Cebrâil aleyhisselâm cevap verdi: “Şöyle bil ki ey Allah’ın Rasûlü, yüce Allah Cehennem’de bir kuyu yarattı, ona Gayya adını verdi. O kuyuyu bin yıl yakıp kızdırdılar, kapkara oldu. Bin yıl daha kızdırdılar, kıpkızıl oldu. Ve (Allah) bin yıl daha kızdırılmasını buyurdu, bin yıl daha kızdırdılar, bembeyaz oldu. Daha sonra Allah o kuyunun içinde bir yılan yarattı. Eğer onun ağzından bir damla zehir dünya denizlerine düşşeydi, bütün denizlerin tamamını onun zehiri kaplardı. O kuyuyu kızdırırlarken kuyudan bir taş koptu. O zaman henüz Âdem peygamber (a.s.) yaratılmamıştı. O taş daha yeni (kuyuya) düştü. Bu ses onun sesidir.” Hz. Rasûl (a.s.) sordu: “Ey kardeşim Cebrâil! O kuyuyu ne kadar dehşetli anlattın. Orası kimlerin yeridir? Kalbim ürperdi.” Cebrâil aleyhisselâm cevap verdi: “Hak Teâlâ kelâm-ı kadîminde Kur’ân’da onun özelliklerini buyurdu. Allah’ın âyeti “fe-sevfe yelkavne gayyâ” yani “artık yakında Gayyâ’ya atılacaklar”. Ayrıca bir yerde daha buyurdu: “Kad tebeyyene’r-rüşdü mine’l-gayy” yani “doğru yol sapkınlıktan, hak bâtıldan ayrılıp belli olmuştur.” Ey Allah’ın Rasûlü! Bu kuyu Hak Teâlâ’nın nimetlerini yiyip de, dünyaya dalan beş vakit namazı kılmayan kişilerin yeridir.”
Hz. Rasûl buyurdu: “Men tereke’s-salâte müte’ammiden fekad kefer” yani “Kim namazı kasten terk ederse küfre girmiş olur” Namaz dinin direğidir, şükrüdür. Her kim Hak Teâlâ’nın nimetlerini yese namaz kılsa onun nimetleri artar….