- ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ DÖNEMİ:
- I. Giyâseddin Keyhusrev Dönemi (1205-1211):
Selçuklu dönemine âit ilk kitâbe, Antalya’yı 1207 yılında fetheden I. Gıyâseddin Keyhüsrev dönemine âit olmalıdır. Gıyaseddin Keyhüsrev’e âit izler takip edildiğinde, 17. yüzyılda Antalya’yı da ziyaret eden ve kitâbelerin varlığından bahseden Evliya Çelebi’nin meşhur eseri Seyehâtnâmesi’nde ;” ….ve medresenin mukâbelesinde yol aşırı Darbhane Medresesi Sultan Keyhusrev ve hatununundur…” açıklamalarıyla karşılaşılır.[1] Ayrıca Antalya Müzesi’nin kurucusu Erten’in, “Antalya Vilâyeti Tarihi” adlı eserinde konu ile alâkalı; “Kaybolmuş kitâbelerden başka Antalya’da bulunan Selçuk kitâbelerinden anlaşıldığı üzere tarihsiz olarak Keyhüsrev bin Kılıçaslan’a (Antalya’nın birinci fâtihi) ait yalnız bir kitâbe” şeklinde bilgiler verilmektedir.[2] Yaptığımız çalışmalara ve geniş araştırmalara rağmen şu ana kadar söz konusu kitâbe veya Gıyâseddin Keyhüsrev adına herhangi başka bir kitâbe tespit edilememiştir.
Câmii Kebîr veya Şehzade Korkut Camii
Antalya Selçuklular tarafından 5 Mart 1207 tarihinde fethedildiğinde, şehrin en büyük kilisesi olan Panhagia (Panaya) Kilisesi, Sultan I. Gıyâseddin Keyhüsrev’in emriyle camiye tebdil edilmiştir. Panhagia Kilisesi’nin câmiye tebdil edildiğini İbni Bîbî’nin (ö.1285) 1280 yılında Farsça kaleme aldığı ve Selçuklu tarihini anlattığı “Selçuknâme” adlı tek nüshası olan yazma eserinin 99. sayfasındaki şu ifâdelerden öğreniyoruz: "Kadı, hatip, imam ve müezzin ve hafızlar tayin edilip, minber ve mihraplar kuruldu"[3]
İbni Bîbî’nin; "Kadı, hatip, imam ve müezzin ve hafızlar tayin edilip, minber ve mihraplar kuruldu" ifâdelerinden, yeni fethedilmiş bir yere hemen mescid ve cami inşa edilemeyeceğine göre, imam, müezzin ve hafızlar tayin edilip, minber ve mihrapların kurulmasının izahının (olmayan camiye imam ve müezzin atanmayacağına ve sokağa minber ve mihrap kurulmayacağına göre), namazların eda edileceği ve Cuma namazlarının kılınabileceği bir kilisenin camiye çevirilmesi anlaşılmaktadır.
II. Murad Han (1421/1451), İbni Bîbî’nin Farsça yazdığı “Selçuknâme”yi Türkçe’ye tercüme etmesi için Yazıcızâde Ali Efendi’yi bu konuyla alâkalı görevlendirmiştir. Yazıcızâde Alî, 1423 senesinde ibn Bîbî’nin eserinin tercümesini bitirir ve esere kendisinden ve devrin bazı önemli eserlerinden de Selçuklu tarihi hakkında yeni bölümler ekleyerek eserini tamamlamıştır.
Yazıcıoğlu Alî’nin Selçuknâmesi, diğer isimleriyle Tevârih-i Âl-i Selçuk ve Oğuznâme, Selçuklu Devleti ve Oğuz Türkleri hakkında bilim adamlarının kabul ettiği en önemli kaynaklardandır. Sözkonusu eserin 86. sayfasında Panhagia Kilisesi ile alâkalı şu ifâdeler yer almaktadır: “Ve kilisâyı mescid idub kâdî ve hatîb ve imam ve müezzin koyup minber ve mihrab etdiler” İbni Bîbî’den 143 yıl sonra yine güvenilir ve meşhur bir tarihçinin şerh olarak yazdığı “ve kilisâyı mescid idüp” ifâdeleri, Panaya kilisesinin Selçuklular döneminde net bir şekilde camiye tebdil edildiğini ortaya koymaktadır.[4]
Gıyâseddin Keyhüsrev döneminde camiye tebdil edilen Pangahia Kilisesi’ne mutlaka bir kitâbe konulduğu vâkıadır. Lâkin tüm araştırmalarımıza rağmen kayıp kitabeye âit herhangi bir ize rastlanılamamıştır.
-------------------------------------------------------
[1] Evliya Çelebi, Seyahatnâme, İstanbul 1996, c. IX, s. 285-290.
2 Erten, Antalya Vilâyeti Tarihi, İstanbul 1940, s. 62.
3 İbni Bîbî, “Kitâbu evâmiri’l-‘alâniyye fi’l-umûri’l-‘Alâiyye”, Ayasofya Yzm No. 2985, s. 99.
4Yazıcıoğlu Ali, Selçuknâme, Hzr. Abdullah Bakır, TTK Yay., 2014, s. 86.
.