Şehzade Korkut Camii’ne Dâir
Şehzade Korkut Camii’nin tekrar aslına döndürülmesi için Antalya Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 2017 yılında başlatılan restorasyon çalışmaları sonrası ortaya atılan; “Pangahia Kilisesi Selçuklular döneminde cami değildi? iddialarınının asılsız olduğu tarafımızdan bilimsel kaynaklar çerçevesinde ispatlanmıştır.
Pangahia Kilisesi’ni konudan uzak tutmak için yine ortaya atılan; “Tarih kitaplarında bahse konu olan kilise, Yivli Minâre Camisi olabilir” iddiası ise gerçek dışıdır. Fethedilen ve hâkim olunan şehrin tam ortasında bulunan ve şehrin sembolü Panhagia Kilisesi gibi görkemli, büyük ve tarihi yapı var iken, başka bir yerin camiye çevirilmesi söz konusu bile olamaz.
Ayrıca, Antalya’nın fethinden yıllar sonra I. Alaaddin Keykubad döneminde inşa edilen Yivli Minâre ve Camii’nin önceden kilise olduğuna dair hiçbir bilimsel veri ve kaynak bulunamamış ve bu alanda yapılan ve yapılmakta olan arkeolojik kazılarda kiliseye âit hiçbir iz ve eser ortaya çıkmamıştır.
Ahmed Refik’in TTEM’nın 79. Sayısındaki, “Fatih Zamanında Teke İli” adlı Osmanlıca makâlesinde, Panaya Kilisesi vakıf yerleri ve bahçelerinin II. Murad tarafından, Ortodoks mezhebinin bölge temsilcileri olan metropolitlere verildiği ifade edilmektedir. Bu makâlede Panaya Kilisesi’nin tekrar kilise olarak kullanılması konusu asla yer almamaktadır. Ayrıca bu ifadelerden camiye tebdil edilen Panaya Kilisesi’nin, II. Murad dönemine kadar vakıf yerleri ve bahçeleri de dahil olmak üzere, tabii olarak Selçukluların tasarrufunda olduğu anlaşılmaktadır.[1]
Paul Lucas 8-17 Kasım 1706 tarihlerinde Antalya’ya gerçekleştirdiği seyahat ile ilgili olarak “Voyage Du Sieur Paul Lucas Au Levant” adlı seyahatnâmesinde şu ifadeleri kullanır: “Hıristiyanlar’ın Meryem Ana’nın onuruna yaptırdıkları çok güzel bir kilise, Türkler yeniden şehrin beyleri olduklarında bir camiye dönüştürülmüştür…”[2]
Bilindiği gibi Panhagia veya Panagia kelimesi, Hıristiyanlıkta Meryem Ana’ya adanmış kiliseler için kullanılmaktadır. Türklerin yeniden şehrin beyleri olması ifadesi ise, ilk defa 1085 yılında Süleyman Şah tarafından fethedilen Antalya’nın, ikinci defa 1207 yılında I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından fethine işarettir. P. Lucas’ın da dediği gibi, Meryem Ana’nın onuruna yapılan Panaya Kilisesi 1207 yılında Türk Beyi I. Gıyâseddin Keyhüsrev tarafından camiye tebdil edilmiştir. Çünkü şehirdeki “çok güzel kilise” Panaya Kilisesi’dir.
Panhagia Kilisesi, iddia edildiği gibi Antalya, Müslümanların hâkimiyetinde iken kilise olarak faaliyetine devam etmiş ise, 1834 yılında kilisenin doğu kısmında Panhagia Kilisesi’ne çok yakın bir alana kesme taştan görkemli bir şekilde inşa edilen kilisenin aynı isimle yani Panhagia Kilise diye adlandırılmaması gerekmektedir.
Avusturyalı Seyyah-Kâşif Karl Graf Von Lanckoronskı'nin 1890 yılında, Şehzade Korkut Camisi’nin, 1894 yılında yangın geçirmesinden 4 yıl evvel Antalya'ya gelip, yerinde görüp, “duvarların büyük kısmı Türk dönemi eklentileridir” açıklaması ile, mihrabı, minberi ve minaresiyle planını çizdiği ve “Pamphylia ve Pisidia Kentleri” adlı kitabında yayınladığı caminin Şehzade Korkut Camii olduğu apaçık ortadadır.[3]
Hans Rott, 1900’lü yılların başında Şehzade Korkut Camii’ni yerinde tetkik edip araştırdıktan sonra, 1908’de Almanca bastırdığı “Pisidia, Pamphylia, Kapadokya ve Likya Küçük Asya Anıtları” adlı eserinde, Panhagia Kilisesi’nin 13. y.y.’da tekrar tamir edilerek camiye çevrildiğini ifade etmektedir.[4] Aynı şekilde Rudolf M. Riefsthal, ”Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mîmarisi” adlı eserinde konu ile alâkalı Rott’u kaynak göstermektedir. Riesfsthal’in 1931 yılında İngilizce orijinal baskısı yapılan kitabında, Kaleiçi haritasında Şehzade Korkut Camii “Ulu Camii” ismiyle gösterilmektedir.[5]
Antalya Müzesi Kurucu Müdürü Süleyman Fikri Erten’in 1919 yılında Osmanlıca yayınladığı “Antalya Livası Tarihi” adlı eserinde Antalya Kaleiçi haritaları mevcuttur.[6] Bu haritalarda “Korkud Camii” nin yeri çizilmiş ve ismi de açık bir şekilde “Korkud Camii” olarak yazılmıştır.
Şehzade Korkut, 1502-1511 yılları arası Antalya valiliği döneminde Cami-i Kebîr veya Ulu Cami isimleriyle anılan camiyi geniş çaplı tamirden geçirerek “Şehzade Korkut Camii” adı ile ibadete açmıştır. Cuma namazları şehrin en büyük camisinde kılındığı için cami, “Cuma namazlarının kılındığı” ve “şehrin en büyük camisi” anlamına gelen “Cumanın Camii”, “Cami-i Kebîr” veya “Ulu Cami” isimleri ile anılmaktaydı. Bu isimlere bir de Şehzade Korkut Camii ismi eklenmiştir.
1207-1500 yılları arası “Şehzade Korkut Camisi”ne, “Cumanın Camii”, “Cami-i Kebîr” ve “Ulu Camii” denildiği kaynaklarda geçmektedir. Şehzade Korkut Camii’nin Kesik Minare olarak anılması ile alâkalı en eski tarih ise 1955 (Verzone, Ballance, Antalya Müzesi Arşivi) yılıdır. 1955 yılından önce 500 yıl boyunca caminin halk arasındaki ismi, “Cumanın Camii”, “Ulu Camii” ve “Şehzade Korkut Camisi’dir.
1894 yılındaki yangında minaresinin külahı yandığı halde 1955 yılına kadar 61 yıl “Kesik Minâre” ismi ile anılmayan, 1955 yılından sonra “Ulu Camii”, “Cumanın Camii”, “Şehzade Korkut Camii” isimleri günümüze kadar kaynaklarda geçmesine rağmen, halkın hafızasından silinerek, caminin birilerinin planlaması ile sadece “Kesik Minâre” ile isimlendirilmesi düşündürücüdür.
Yüzyıllarca “Şehzade Korkut Camii” ismini taşıyan bir camiye, asıl ve orijinal ismi yerine, son 50-60 yılda “cami” ismi devre dışı bırakılarak, bir de yapıda sadece minare varmış gibi neden “Kesik Minâre” denilmiştir? Neden “Yivli Minâre Camii” gibi “Kesik Minâre Camii” diye anılması ve adlandırılması gerekirken sadece “Kesik Minâre” ismi kullanılmıştır. Cami kelimesinden kimler, niçin rahatsız olmaktadır?
1207'de Antalya'nın fethi ile camiye çevrilen Kaleiçi Panaya Kilisesi'nin, günümüze kadar kesintisiz cami olarak geldiğini yerli ve yabancı kaynaklar doğrularken; 812 yıl boyunca geçici olarak bile kilise olduğuna dair kaynaklarda herhangi bir bilgi var mıdır? El-Cevap: Yoktur.
Evet, yüzyıllar boyunca “Camii Kebir”, “Ulu Cami”, “Cumanın Camii” ve “Şehzade Kotkut Camii” isimleriyle kaynaklarda yazılı olan ve halk tarafından bilinen “Şehzade Korkut Camii” mekânsal ortak hâfızamızdır.
-----------------------------------------
[1] Ahmed Refik, Fatih Zamanında Teke İli, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, No 2 (79), 1340, s. 69.
2 Paul Lucas, “Voyage Du Sieur Paul Lucas Au Levant”, Paris 1714, s. 244.
3 Karl Graf Lanckoronski, Pamphylia ve Pisidia Kentleri, Çvr. Selma Bulgurlu Gün, Akmed, İstanbul 2005, Ekler X.
4 Hans Rott, Pisidien, Pamphylien, Kappadokien und Lykien, Leipzig 1908, s.32.
5 Rudolf M. Riefstahl, Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi, Maarif Vekâleti, İstanbul 1941, s. 33.
6 Süleyman Fikri Erten, Antalya Livası Tarihi, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338/1919, Ek 1.
[1] Ahmed Refik, Fatih Zamanında Teke İli, Türk Tarih Encümeni Mecmuası, No 2 (79), 1340, s. 69.
[2] Paul Lucas, “Voyage Du Sieur Paul Lucas Au Levant”, Paris 1714, s. 244.
[3] Karl Graf Lanckoronski, Pamphylia ve Pisidia Kentleri, Çvr. Selma Bulgurlu Gün, Akmed, İstanbul 2005, Ekler X.
[4] Hans Rott, Pisidien, Pamphylien, Kappadokien und Lykien, Leipzig 1908, s.32.
[5] Rudolf M. Riefstahl, Cenubu Garbî Anadolu’da Türk Mimarisi, Maarif Vekâleti, İstanbul 1941, s. 33.
[6] Süleyman Fikri Erten, Antalya Livası Tarihi, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338/1919, Ek 1.