Alparslan’ın oğlu Melikşah hükümeti amuca zâdesi Gazi Süleyman Şah’a 478/1085 tarihinde teslim etmiş veya Pamfilya (Antalya) bunun zamanında Selçûkîlerin yed-i idaresine geçmiştir.
Rumca tarihlerin rivayetine göre İstanbul Kralı Aleksos ile Sultan Melikşah arasında 515/1117’de akdedilen musalaha (anlaşma) mucibince bu kıta yine Bizanslılar’a geçmiştir. Alksos Fuçivus zamanında memâlik-i ves’iyyesinin (geniş memleketlerin) her tarafında Venedikliler’e verilen imtiyazlar esnasında Antalya dahi böyle bir imtiyaza nail olarak Venedikliler’in âdeta müstemlekesi (sömürgesi) hâline ifrağ edilmiş (bırakılmış) ve iskeledeki kırk dört basamaktan mürekkep (oluşan) taş merdiveni bunlar tarafından yapılmış olduğu da mezkur tarihlerin cümle-i rivayetindendir. Bu iskele merdivenlerine ait fazla malumat, Langoroski kitabının 159 uncu sahifesinde mezkurdur. Bir tarihin rivayetine göre 1081’de Antalya âdeta Venedik müstemlekesi hükmünde idi.
Bazı müverrihler (tarihçiler) Birinci Ehl-i Salîb (Birinci Haçlı Seferi) ordularından ve Piyer Lermit güruhundan (ayak takımından) Godefroy ve Boullons ordularının Antalya ovalarından geçtiğini iddia ediyorlarsa da Birinci Ehl-i Salîb ordusunun Pamfilya’nın daha şimâlinden (kuzeyinden) geçtiği tarihçe tahakkuk etmiş ve Antalya 543/1148 senesine kadar Ehl-i Salîb’i (Haçlı Askerlerini) görmemiştir. Şu kadar var ki Birinci Ehl-i Salîb ordusundan Voi Mundos Antakya yeni aldıktan sonra Kilikya ve Pamfilya’yı zapt ettiğini bazı tarihlerde tesadüf ediyoruz.
İkinci Ehl-i Salîb fırtınası zamanında Fransa Kralı Yedinci Louis ordusu dağlarda pek çok meşakkatler çekerek ve askerinin kısm-ı küllîsi (büyük kısmı) Türk asâkir-i mensûresi (Allah tarafından yardım olunmuş askerleri) tarafından ve bilhassa Kılıç Arslan’ın keskin kılıncıyla mahvedilerek cüzi bir askerle Antalya’ya muvasalat edebilmişlerdi (ulaşabilmişlerdi). Şehri zapt ettiklerinde ber-mutâd birçok yağma ve gâretler (talan) icrâ etmek suretiyle nice zaman bu havâlide ikamet ettiler. Antalya Rumları, Suriye’ye gitmek için kendisine gemi vermeyi vaad etmişlerdi. Fakat verdikleri gemiler kifâyet derecede olmadığından Louis piyade ve hasta olan asâkirini Antalya’da terk etmeye mecbur olmuştu. Louis gider gitmez Rumlar işbu ecnebi askerini hemcinsleri olan Türklere teslim etmiş ve Türklerde bunların kâffesini kılınçtan geçirmişlerdir.
Bu vakayı müeyyed olarak Necib Âsım Bey’in Türk Tarihi’nde zîrdeki (aşağıdaki) satırlara tesadüf ediyoruz: “İkinci Ehl-i Salîb’i (haçlı ordusunu) teşkil edenlerden birisi olan Yedinci Louis 541/1146 hareket etmiş ve Isparta taraflarında pek çok telefat verdikten sonra nihayet Antalya’ya gelerek Filistin’e müteveccihen (yönelerek) bahren (deniz yoluyla) hareket etti. Kral bu şehirde pek çok hasta ile az miktarda bir müfreze bıraktı. Fakat buna rağmen Türkler yine Antalya’ya girdiler.”
Ehl-i Salîb’e ait eski Fransız lisanıyla yazılmış bir kitabeye, Paşa Camii şerifin arkasında ve Adriyan Kapısı kurbündeki (yakınındaki) sur üzere tesadüf edilmiştir.
Dördüncü Ehl-i Salîb (haçlı seferi) zamanında Aldo Varadinos namında bir İtalyan Kıbrıs’tan gelerek Antalya’yı zapt etmiş ise de çok geçmeden Antalya yine Konya Selçûkîleri eline geçmiştir.
Târih-i Umûmi diyor ki: Konya Hükümdarı Sultan Süleyman Han’ın 601/1204’de hal’ olunarak biraderi Gıyâseddin Keyhusrev bin Kılınç Arslan-ı Sânî Konya padişahı olmuştur. Bu, hudûd-i garbiyesini (batı hudutlarını) tevsi’a (genişletmeye) azmederek 604/1207’te Antalya’yı Rumlar’dan ve 605/1208’te Mar’aşı Ermeniler’den zapt etmiştir.
Tarih-i Osmânî Encümeni tarafından neşir olunan Osmanlı Tarihi nâm eserde: “Gıyaseddin Keyhusrev’in ikinci defasındaki saltanatında Antalya ile beraber İçel sahillerini ve Kilikya’nın bir kısmını memâlikine ilhak ettiğini (memleketlerine kattığını) yazdıktan sonra 608/1211’de vefat ettiğini gösteriyor.
(Süleyman Fikri Erten, Antalya Livası Tarihi, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1338/1919, s. 42-44.)