Rasûlullah’ın (s.a.v.) Hendek Savaşı’ndan Antalya’ya Uzanan Müjdesi:
Huzâalılar Kureyşlilerin savaşa hazırlandığını haber verince, Resûlullah (s.a.v.) Medine’ye döner dönmez savaş hazırlıklarına başladı. Uhud’da alınan dersten sonra kuşatma altında kalmak açık arazide çarpışmaya tercih edildi ve ittifakla şehrin içeriden savunulması kararlaştırıldı. Yiyecek ve içecek ihtiyacını karşılayacak her şey mevcuttu. Şehrin özellikle üç tarafı yoğun biçimde bahçeler ve bunları birbirinden ayıran çit ve alçak duvarlarla çevrilmişti; ayrıca aralarında uzanan yollar çok dardı. Düşmanın bu engelleri aşması zor olup küçük askerî birliklerle bile durdurulması mümkündü. Ancak Kureyş ve müttefiklerinin çokluğu hakkında alınan haberler üzerine savunmayı takviye için şehrin çevresinde uygun yerlere hendek kazılmasına karar verildi; kaynaklarda genellikle bunun Selmân-ı Fârisî’nin teklifi üzerine kararlaştırıldığı belirtilir. Hz. Peygamber (s.a.v.), muhacir ve ensardan bazı sahâbîlerle birlikte hendek kazılacak yerleri tesbit etti. Kazı sırasında da zaman zaman kendisi için kurulan Türk çadırından (kubbe Türkiyye) çıkıp bizzat çalıştı. Yaklaşık 5,5 km. uzunluğundaki hendeğin genişliği 9 m., derinliği ise 4,5 m. kadardı.
Cabir b. Abdullah’ın anlattığına göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ve ashabı hendek kazarken üç gün boyunca hiçbir şey yememişlerdi. Bu esnada sahabe: “Ey Allah’ın Rasulü, şurada hendekte dağdan uzanmış bir kaya var (ve biz onu kıramadık)?” dediler. Hz. Peygamber: “Üzerine su dökün!” buyurdu. Ashâb, kayanın üzerine su döktü. Ardından Hz. Peygamber geldi, kazma veya balyozu alıp “Bismillah!” diyerek üç defa vurunca kaya parçalandı. Cabir dedi ki: “Bir an gözüme takıldı ve Allah Rasulü’nün karnına bir taş bağladığını gördüm.”
Aynı sahneyi Berâ b. Âzib ise şöyle anlatmaktadır: “Rasulullah (sav) bize hendek kazmamızı emredince dağın bir bölümünde karşımıza çok sert ve büyük bir kaya çıktı. Kazmalar kayaya girmiyordu. Durumu Rasulullah’a bildirdik. Bunun üzerine o geldi. Kayayı görünce kazmayı aldı, elbisesini toplayarak “Bismillah” dedikten sonra kayaya ilk vuruşunda üçte biri parçalandı. “Allahu ekber! Bana Şam bölgesinin anahtarları verildi. Vallahi şu an o bölgenin kızıl saraylarını görüyorum!” dedi. Sonra kayaya ikinci darbeyi indirdince, üçte biri daha parçalandı. Bu defa: “Allahu ekber! Bana İran bölgesinin anahtarları verildi. Vallahi şu an Medâin’in Ak Saray’ını görüyorum!” dedi. Sonra “Bismillah” diyerek üçüncü darbeyi indirince kayanın geriye kalan kısmı da parçalandı. Bu defa: “Allahu ekber! Bana Yemen’in anahtarları verildi. Vallahi şu an San’â’nın kapılarını görüyorum!” dedi.
Rasûlullah (s.a.v.) her vuruşunda “Doğruluk ve adalet yönüyle Rabbinin sözü tamamlanmıştır. O’nun sözünü değiştirecek hiçbir şey yoktur. O, işiten ve bilendir.” (En’âm, 6/115) âyetini okuduğu bu rivayette her vuruşta bir kıvılcımın çıktığı ve Selman-i Fârisî’nin bunu gördüğü, bu esnada sırasıyla Hz. Peygamber’e (s.a.v.) Kisrâ ve çevresinin, Kayser ve çevresinin, Habeşe ve çevresinin sunulduğu anlatılmaktadır. Rivayetin sonunda ise ilginç bir şekilde “Sizi bıraktıkları sürece siz de Habeşe’yi bırakın! Sizi terkettikleri sürece siz de Türkleri terk edin!” ifadeleri yer almaktadır.
Ve nihâyet son kez “Konstantiniyye elbet fetholunacaktır. Onu fethedecek emîr ne güzel emîrdir ve o ordu ne güzel ordudur.” buyurdular.
Ayrıca fetih hadisini mâna olarak te’kid eden diğer bir rivayet olan Abdullah b. Amr b. el-As’ın rivayetinde;
-"Konstantiniyye ve Rumiyye (Roma) fethedilecektir" diye buyuran Peygamberimize (s.a.v.) ashab-ı kiram soruyor:
-"Hangisi daha önce fethedilecektir?" Rasûlullah (s.a.v.) ise,
-"Herakleios’un şehri daha önce fethedilecektir” buyurmuşlardır.
Rasûlullah (s.a.v.) ümmetine İstanbul’un fethinin ne kadar önemli olduğunu ifade ederken, İstanbul’un mutlaka fetholunacağı müjdesini veriyor, cihanşümul bir hidâyet haritası çiziyor ve bu güzergâhtaki şehirlerinde fethini hedef olarak gösteriyordu. Antalya fethedilmeden İstanbul’un fethedilmesi imkansızdı. Antalya’nın fethi, İstanbul’un fethi için hazırlık çalışmalarıydı. Antalya’nın fethi, İstanbul’un fethinin müjdecisidir.
Yazı dizimizin dördüncüsü “Kıbrıs’ın Fethi” üzerine….