Muallim Vahyî’nin[1] Mektubu -1-
Kuleli Askerî Lisesi’nde Arapça, Farsça ve îmâlât-ı harbiye; usta mektebinde edebiyat ve Ahlâk dersleri okutan, emekliliği sonrası farklı özel okullarda edebiyat öğretmenliği yapan Muallim Vahyî’nin, Babanzâde Ahmed Naim, Mehmed Akif, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Filibeli Şehbenderzâde, Ferid Kam gibi çalışmalarını takip ettiği birçok fikir ve ilim adamıyla münasebetleri ve birliktelikleri olmuş, onların meclislerinde bulunmuştur. Mektuplarındaki ifadelerden ve tarihlerden Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’la samimi bir şekilde sık sık görüştüğü, fikir alışverişinde bulunduğu ve kendisinden istifade ettiği anlaşılmaktadır.
Elmalılı’nın metrukâtı içerisinde Muallim Vahyî’nin Elmalılı’ya yazdığı 19 Mayıs 1937 ve 30 Haziran 1937 tarihli iki mektup bulunmaktadır. “İlim ve edebin öğrenildiği huzura” mânâsındaki ifadeleriyle 19 Mayıs tarihli mektubuna başlayan Muallim Vahyî, Elmalılı’nın hem dîni ilimlerde, hem de beşerî ilimlerde üstad olduğunu “hocalar hocası, muallimler muallimi” sözleriyle vurgulamakta, mektubundaki “dün gene Salı olmuş, önceki Salı da da bulamamış kalmış …” ifadelerinden Salı günlerinin mûtâd hâle gelen görüşme günleri olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim ziyaret edip aynı gün yazdığını ifade ettiği 30 Haziran 1937 tarihli ikinci mektupta Salı gününü göstermektedir.
Muallim Vahyî, Elmalılı’ya Salı ziyaretine giderken haftalık yayımlanan Yedi Gün’de “sevmedikleri” Hüseyin Cahit Yalçın’ın (ö.1957)[2] “Buhran Devri”[3] başlıklı makalesini de değerlendirmek üzere yanında götürmüştür. Aslında makâle bir bahanedir, maksat can sohbeti yapmak, Muallim Vahyî’nin ifadesiyle bal akan Kevser ırmağından iman dolu kadehleri birbirlerine ikram etmektir.
Muallim Vahyî, Elmalılı’nın Erenköy’de olduğunu komşu bir hanımdan öğrenince Beyazıt’taki Küllük Kahvesi’ne[4] gitmiş, kahvede rastladığı edebiyatçı Ahmed Tahir (ö. ?) ve Ferid Kam (ö.1944)[5] ile sohbet etmiştir. Sonrası yanındaki gazete ile birlikte yazdığı mektubu Elmalılı’ya göndermiştir.
Mektubunun devamında Muallim Vahyî aylık yayımlanan ilmî, edebî ve felsefî bir dergi olan Her Ay’dan bahsetmekte ve dergide Hilmi Ziyâ’nın (ö 1974)[6] ve Peyâmi Safâ’nın (ö.1961)[7] makalelerini kısaca değerlendirme, felsefenin imansızlığı, insaniyetsizliği ve istikrarsızlığı besleyip, vahye ve peygamberlere zerre kadar kıymet vermeyen, sapmış ve saptıran bir kuruntudan ibaret olduğunu belirtmektedir.