Oğlu Ahmed Muhtar Yazır’ın Mektubu
Elmalılı’nın 1910 yılı doğumlu büyük oğlu Ahmed Muhtar Yazır, kendisinden bir yıl sonra dünyaya gelen kız kardeşi Fatma Fıtnathanım gibi, babası Elmalılı’nın maddi ve mânevî zor şartlar altındaki hâline şahit olanlardandı. Mülkiye’den mezun olduktan sonra Ankara’da İktisat Vekâleti’nde memuriyete başlamış, sonraki dönemde siyasetle ilgilenmiş, 1980 yılında vefatına kadar Ankara’da yaşamıştır.
Elmalılı, Akseki’nin 20 Temmuz 1937 tarihli mektubuna cevaben yazdığı mektubunda, gurbette olduğunu ifade ettiği oğlu Ahmed Muhtar Yazır’a, yazmaya devam ettiği tefsirindeki yoğun çalışmasından dolayı bir senedir mektup yazamadığını şöyle ifade etmektedir:
“…Mukâvelemizde muhtasar bir tefsir kaydı bulunduğu için son iki cüzü daha kısa keserek bitirmek fikrine düşdüm. Bunun için muhâbere ile münâkaşa ile vakit geçirmeden sarf-ı nazar ederek işin içinden çıkmak için gece uykularını terk ettim. Gurbetteki evladıma da olsun bir sene mektup yazmayı bile unutarak çalıştım ve çalışmaktayım. ..."[1]
Elmalılı’nın metrukâtında bulunan, kendisine oğlu Ahmed Muhtar Yazır’ın yazdığı 11 Kasım 1939 tarihli tek mektup, 13,5x21 cm ebatlarında, çizgisiz nohûdî kâğıda iki sayfa olarak siyah mürekkeple yazılmıştır.
Ahmet Muhtar Yazır, mektubunu 1939 yılının Ramazan ayında yazdığından, mektubun konusu Ramazan ayı çerçevesinde şekillenmiştir. Ahmed Muhtar, çocukluğunda İstanbul’da yaşadığı Ramazanların güzelliğini ve unutulmaz hâtıralar bıraktığını, Ankara’daki meşguliyetlerinden Ramazan ayının geldiğini hissedemediğini, kulaklarının Kur’ân-ı Kerim sesine hasret kaldığını, hayırlı işler yapmaya imkân bulamadan âhiretin kapısına yaklaştığını ifade etmektedir.
Ahmet Muhtar Yazır’ın mektubunda; “Halam ve amucamlarımdaiyidirler..” ifadelerinden, Elmalılı’nın kardeşi Şerife hanımın ve Mahmud Bedreddin Yazır’ın Ankara’da oldukları da anlaşılmaktadır. Ahmed Muhtar’ın, Ramazan Bayram’ını tebrik ettiği ve saygı ve hürmetlerini ifade ettiği mektubu şöyledir:
Bihi
11 Teşrin-i Sânî 1939 Ankara
Faziletli Pederim Efendim,
Mübarek Ramazan’da nihayet gelip geçti. Her sene bizleri fânilikten maddî ve meddî kuruntularından bir müddet uzaklaştırıp lâhûtî ‘âlemleri yakından temasa vesile teşkil eden bu ay çocukluğumdan kalan hatıralarla benim için birazda hoş bir sîmâ taşımaktadır. Eski Ramazanların hususiyetlerini pek bilmemekle beraber hâfızamın erişebildiği seneleri hatırladıkça tehassî duyduğum anlar eksik değildir. Bilhassa İstanbul Ramazan’da bambaşka olurdu. Gündüzlerin ve gecelerin birdenbire değişiveren manzarası nedense biz çocuklarda pek güzel unutulmaz hatıralar bırakmış. Ramazan ve onu tahsis eden bayram bütün sene hasretle beklenilen neşeli ve sevimli günlerdi. Şimdi acaba yine aynı hisleri duyuyor muyum diye düşünüyorum. Fakat günlük mesâ’imiz bizleri bu hususta serbest bırakmıyor. Artık ne birer birer sayılan ayları hesaplamaya, ne de Ramazan gelmiş diye sabırsızlanmaya îkan ve fırsat var. Günler, haftalar, aylar habersizce gelip geçiyor. Mübarek gün bizleri ara sıra fâniliğin ızdıraplarından kurtarıp ebedîliklere sevk etmeye çalışıyor. Lâkin bu vücut hâlâ endişelerle dolu. Kendini matrûd ve müzebzeb bir hayatın ahengine uydurup bırakmış. Ömür tükeniyor ve bizler insanlığın faziletlerinden istifâde edemeden, hayırlı ve neşeli işler görmeye imkân bulamadan âhiretin kapısına yaklaşıyoruz. Bu sene ki Ramazan’da benim için öyle oldu. Ne o çocukluğumun geçtiği muhitin temiz ve dini havasını bol bol teneffüs edebildim, ne de bir müddet için kendimle baş başa kalmaya imkân bulabildim. Bu sûretler bu mübarek ayda diğer günlerim gibi bomboş gelip geçti. İftar saatlerini ve hatta teravih zamanını dâire de masa başında idrâk ettim. Kulaklarım Kur’ân-ı Kerîm’in lâhûtiliğini haykıran tatlı ve güzel bir sese hasret kaldı. Evimizde bulunan bir radyoda ara sıra Mısır’ı med’iyyesûretiylemukâbele dinlemekten başka çare bulamam. Yegâne teselli bulduğum nokta hiç olmazsa sizlerin Ramazan’ı hakkıyla îhyâya çalıştığınız ümididir. Bu sene cümlenizin sıhhat ve âfiyetle, elemsiz ve kedersiz Ramazan’ı geçirip bayrama kavuşabilmenizi ümit etmek isterim. Ben elhamdülillah iyiyim. Halam ve amucamlarımda iyidirler. Ramazan Bayramı’nı cümleye tebrik ederim. Sizin, annemin efendi dayımın ve diğer büyüklerin ellerinizden, kardeşimin gözlerinden öper hayır duâlarınızı dilerim pederim efendim.
Oğlunuz[2]