Elmalılı, Rıfat Börekçi’nin 4 Ağustos 1932 tarihli mektubunu alıp okuyunca, Börekçi’yeyazdığı 19 Temmuz 1932 tarihli mektubun henüz ona ulaşmadığını anlamış, önceki yazdıklarını kısaca özetlemişti. Ayrıca Elmalılı, Börekçi’nin mektubunda yazdıklarının yaptıkları mukaveleye uyulmadığı, zira 23 Mayıs 1932 tarihli mukâvele şartlarında tefsir ve tercümenin bir yerde ve aynı eserde basılması gerektiğinin açıkça ifâde edildiğini, aksi hâlin anlaşmanın feshine sebep olacağını şöyle belirtiyordu:
“14 Temmuz 1932tarihli tahrîratdaKur'ân-ı Kerîm tercümesinin hemen tab' edilmesi tefsîrintab'ına sonra başlanması tekarrur etmiş olduğu cihetle kaç cüz yazılmış ise sür'atlegönderilmesi lüzûmu ehemmiyetle tebliğ buyurulmuştu. Halbuki bu işe birlikte olmak üzere başlandığı gibi bu kerre 23 Mayıs 1932 tarihli mukâvelemizde de tefsîr ve tercümenin her ikisi bir yerde ve aynı eserde tab' edilmek üzere kabul edildiği musarrah bulunuyordu. Böyle iken tercümenin ayrıca tab’ edilmesinin takarrür ettirilmiş olması mukâvelenin feshi cihetine gidildiğini ifhâm etmiş oluyordu… Bu def'a ise 4 Ağustos 1932 tarihli tahrîratdaMuvâzeneEncümenine verilmiş söze nazaran önce tercüme müstakıllen basılmadıkça tefsîrinbasılamayacağı vârid-i hâtır olduğundan bi'l-bahs aynı tebliği te'kîd ile cevâb emir buyuruyorsunuz…”
Elmalılı, Börekçi’yemeâl sözleşmesini yaparken kendisine kolaylık gösterileceğinin vaadedildiği için, Akif’e ait bu işi devraldığını ve henüz üç ay bile olmadan mukavelenin tatbikinin istenilmediğinin görüldüğünü, fakat konu ile alâkalı tek belge mukâvele olduğu için mukâvelehârici hiçbir şeyi kabul etmeyeceğini, yeni bir mukavele ise imzalamayacağını kesin bir şekilde şöyle ifâde ediyordu:
“…Cereyân-ı halden ve her iki tahrîratdan anlaşılıyor ki mukâvelenintatbîki istenilmiyor. Fakat yegâne mikyâs-ı 'amel olan mukâvele hükümsüz bırakılacak olunca da bu hususta i'timâtedilecek hiçbir tutamak kalmıyor. Zan ederim ki dâ'îlerini bu cihete sevk etmeyi arzu buyurmazsınız. Ben hastalıklar içinde bütün gayretimle te'ahhüdümüîfâ ile mahcûbkalmamaya çalışıyorum, başkaca bir 'ârızayama’ruz kalmazsam inşâallah bu gidişle bir seneye kadar tercümeyi bitireceğimi ümit de ediyorum. Basılacaksa ikisi beraber basılır, yoksa hiçbiri basılamayacak demek olur, çünkü ayrılabilmesi için yeni şerâit ile yeniden bir mukâveleyapılmak lâzım gelecek, bu ise işi uzatacağı gibi yeniden böyle bir te'ahhüde daha girmeye 'aczimde müsâ'it değildir…”
Elmalılı mektubunda, kolaylık beklerken tazyik edilmesini anlayamadığını ve bu olaydan çok üzüntü duyduğunu, Kur’ân-ı Kerîm tercümesinin kolay bir mesele olmadığını ve birkaç ay içerisinde yapılamayacağını; “Kur'ân-ı Kerîm tercümesi ne kadar kolay bir şey olmalı veya ben ne kadar haddini bilmez bulunmalıyım ki birkaç ay içinde sür'atle meydana konuluvermesini va'de cüret edebileyim!..” şeklinde ifade ederken, hukuki bir münakaşaya meydan vermemek için fesih konusunun açıkça tarafına tebliğini istemekte ve dört madde hâlinde yazdığı talepleriyle mektubunu tamamlamaktadır:
“…Şu halde ma'rûzatımı hulâsa edeyim:
1. Dâ'îlerite'ahhüdümde sâbit ve sadâkatkârım. Makâm-ı 'âlîlerine bir hicâb getirmemek eslemdir. Sabr u sebât-ı reîsânelerinei'timâdım da ber-kemâldir. Ancak yazmakta olduğum tercüme evvel ü âhirtefsîrin içinde basılmak üzere te'ahhüt edilmiş bir eserdir. Hâric ez mukâvele bir harekete cüret edemeyeceğim.
2. Tercümeyi tefsîrin vardığı yere kadar yetiştirip de ikisini bir tensîk etmedikçe tab’ı hakkında şimdilik hiçbir te'ahhüttebulunamıyacağım.
3. Hükümetçe feshin iltizam buyurulup buyurulmadığının bir an evvel dâ'îlerinesarâhatletebliğini tekrar niyaz ederim ki vaz'iyyetimte’ayyün edebilsin.
4. Tercümeden dolayı şimdiye kadar hiçbir şey almadığıımı da arz ve her halde teveccihât-ı semûhilerinin idâmesini istirham ile büyük hürmetlerimi takdîm eylerim Efendim Hazretleri. Ağustos 1932 Dersi'âmdan Elmalılı İmza Hamdi”
Diyânet İşleri’nin meâl ve tefsirle alâkalı tazyîk ve baskıları devam etmiş, Elmalılı’nın rızâsıdışında 1935 tarihinde tefsir meâlle birlikte basılmaya başlanmış ve Hak Dini Kur’ân Dili tefsirinin tamamının baskısı 1938 yılında tamamlanmıştır.