Elmalılı, yazdığı tefsir münasebetiyle sık sık görüştüğü ve mektuplaştığı Akseki ile 1927-1934 yılları arasında da mektuplaşması muhtemel olduğu halde metrukâtında bu tarihler arası mektuplar kayıp gözükmektedir. Ayrıca Mehmet Akif’in Diyanet İşleri Başkanlığı ile yaptığı meâl sözleşmesini feshetmesi üzerine Mayıs 1932’de meâl sözleşmesinin Elmalılı ile yapılması sonrası gündemde olan “Türkçe İbadet” konusunda kullanılmak üzere (14 Temmuz 1932 ve 4 Ağustos 1932 tarihli Rıfat Börekçi’nin mektuplarında görüleceği üzere) meâlin basılmak üzere derhal istenmesi, Elmalılı ile Diyanet İşleri Reisliği’nin arasında sıkıntılara sebep olmuş, Elmalılı anlaşmanın feshedilmesini dahi göze almıştı.[1] Tazyiklerin ve zorlamaların had safhaya vardığı bu dönemde, Aksekili ile Elmalılı 1932-1934 yılları arasındaki mektuplaşmalara da bir süre ara verilmiş olabileceği kanaatindeyiz.
1927 yılındaki son mektuptan sonra yazılan ilk mektup Akseki’ye aittir. 22 Ağustos 1934 tarihli mektup mûtâd olduğu üzere girişteki kısaca hal hatırdan sorma ve hayır temennilerden sonra tefsir ve meâl üzerinedir. Akseki mektubunda üç nüsha hâlinde yazılan tefsir-meâlin, Mehmet Akif’e ait olanını kendisinin almak istediğini şu ifadelerle bildirmektedir:
“…Bu münâsebetle şunu da arz ediyorum: Ma'lûm-ı fâzilâneleri olduğu vechile biz de üçüncü cüzden i'tibâren iki takım vardır. Bunun birisi dâireyeâit, diğeri de - vaktiyle Akif Bey için yazılan - zât-ı fâzilânelerineâittir. Efendimize âit olan bu takımı ebedî bir yâdigâr olmak üzere bendeniz alıkoyacağı evvelce 'arz etmiştim…”[2]
Akseki her hâliyle takdir ve tazim ettiği Elmalılı’nın meâl ve tefsirini üzerindeki düzeltmelere mektubunda işaret etmeye başlamış; “Bunları küstahlığıma 'atf etmemenizi çok ricâ ve istirham ederim. Her halde sözlerimin çok saçma olduğunu bilirsiniz. Tefsîri birinci cildi evvelce okumuştum, şimdi vakit bulup da tekrar okuyamadım. Altında "hüve" zamiri bulunacak ta'birler ve ifâdeler” açıklamasından sonra, düzeltilmesi veya değiştirilmesi gereken yerleri, sahifelerini de not ederek yazmaya başlamıştır:
“…Sahîfe
254- Birinci satırda ilk defa yazdığınız, "fe-in lemtef'alû.." yaâitmeâlde sonradan üstüne çıkan şekli daha iyi buldum.
254- "Bir rızık rızıklandıkça" bu ta'bîrin başka şekle ifrâğını... " zevceler" ta'birinintercîhinimuvâfık görüyorum, bir "rızık rızıklandıkça" hem lisan, hem de ifâde noktasından tuhaftır.
289- "Takdîs edip duruyoruz" dediler. Bundan sonra "her halde" diye başlıyorken biraz düşük gibi geliyor. Burada "Allah" yahud "Rabbin" denilse daha muvafık düşmez mi? Bir satır sonra gelen "'âlemini gösterdi" cümlesini pek anlayamadım, acaba bir kalık olmasın.
325- Birinci ve üçüncü satırlarda üzeri çizilmiş yerler daha muvafık gibi görüyorum. Hele "telbis" yerine "karıştırıp" ta'birini tercih etmek çok iyi olur.
340- "Ve entümtenzurûn" "sizler bakıyordunuz" biraz hafif geldi.
341- "Ve entümzâlimûn" Zulüm ediyordunuz. Biraz hafîf geldi.
344- "Bâriniz" her halde başka bir kelime ile değiştirilmelidir. Çünkü hiç müsta'mel değil ve Türkçe konuşmaya da ağır geliyor.
352- "Dedin" kelimesi daha münasip bir yere geçirilse. Bu gibi yerlerde "hani demişdin ki", "yâd et o zamanı ki..." gibi bir ta'bir kullanılsa daha iyi olmaz mı? Gerçi ecnebî lisanlarda bu gibi yerlerde aynı ta'birleri görüyoruz. Şayet kalırsa iki virgül arasına almak lazımdır: "Ve bir vakit şu şehre girdikte, dedin ....
352- "Murdâr" kelimesini hoş görmüyorum. Aynı ma'nâ başka bir kelime ile ifâde edilmelidir.
357- " ..size istediğiniz" yerine " muhakkak sizin için istediğiniz vardır" dedi.
360- Nasrânîler, Sâbiîler, her kim ...." yerine "Nasrânîler, Sâbiîler (den) her kim de” yazsa iyi olacaktır. "E" bu tefsirde gösterilmiştir. Bu gösterilmezse biraz düşük oluyor.
366- "Maymun olun reziller" tefsirde reziller ta'birinetekâbül edecek bir şey göremedim.
379- "Yekdiğerleriyle halvet ettiklerinde", "halvet olduklarında", "yahut doğrudan doğruya", "tenha kaldıklarında" daha muvâfık olmaz mı?
387- (Ne yaptığınızdan Allah gafil değil) buraya bir "Çünkü biliniz ki" gibi bir kelime ilave edilerek " Biliniz ki ne yaptığınızdan..." dense âyet-i kerîmeninma'nâsı daha kuvvetli ifâde edişmiş olmaz mı?
390- "Alçak hayat" ta'birini başka ifâde etmek her halde muvâfık olur kanaâtindeyim.
402- "Gazaba uğradılar" ta'biri daha müsta'meldir.
406- "De ki yâ iman ediyor deyinizde". "Ya gerçekten inanmışdınızda" denilmek daha ziyâdeifâde eder gibi geliyor.
406- (kâna içirildi) ... tefsirdeki ifâde her halde şâyân-ı tercîhtir. Aynen olmazsa daha başka bir şekilde. Fakat kânâ içirildi" uymuyor.
410- (Ve neler yapıyorlar Allah görüyor)... (Şüphesiz yaptıklarını Allah görüyor) yahut (Şüphe yok ki neler yapıyorlar Allah görüyor) denilse daha münâsip olmaz mı?
415- Bendenize kalırsa burası islah edilmeli ve cüze de konulmalıdır. Aynı zamanda evvelce yazılıpda üzeri çizilmiş olan şekiller tercih edilmelidir.
422- "Nebiz" ta'birlerinin kullanılması her halde münâsip olur. Çünkü (nebiz) itti gibi bir şey hiç yoktur. Olsa bile bugün kullanılmamak lazımdır.
437- "Allah o azîm fazlın sâhibi" burada bir (dir) kelimesi olmak lazım gelirken konulmamıştır. Başka yerlerde böyle.
443- (Onun Rabbinin indinde), (bir şey üzerinde değil) ifadeleri başka bir şekle konulursa daha hoş olur.
460- (O her yerde hâzır ve nâzırdır) her yerde nâzır mı, her yerden nâzır mı demek lazım) biraz şüpheye düştüm.
464- (Senden milletlerine tâbi' olmadıkça hoşnut olmazlar) ... (Milletlerine tâbi' olmadıkça, senden hoşnut olmazlar).
464- (De ki Allah'ın gösterdiği yol ancak o ..).. (de: Muhakkak ki yol, ancak Allah'ın gösterdiği yoldur). (De ki: Allah'ın gösterdiği yok mu, işte yol ancak odur.)
464- (Kasem olsun ki yoktur sana....)...(kasem olsun ki Allah'tan sana ne bir velî, ne de bir yefir yoktur).
470- (Allah ve âhiret gününe iman edenleri) dedi. Bunun yerine (ahâlisini, Allah ve âhiret gününe iman edenleri envâ-i semârattanmerzûk buyur) dedi.
İşte muhterem üstadım, birinci cüze dâir, okurken, hatırıma gelen noktaları ber vech-i bâlâ arz ettim. Küstahlıkta denilse yine vaz geçmedim ve geçemezdim. Çünkü eser Efendimizindir.
Kusurlarımın 'afvını ve hitâmet-i samimiyetve hüsn-i niyyetime bağışlanmasını rica eder ve muhterem ellerinizden öperim Efendim hazretleri. 22 Ağustos 1934 Evladınız makamına Akseki İmza