Akseki’nin yazdığı 10 Şaban 1353/18 Kasım 1934, 24 Eylül 1935 tarihli mektuplarda Akseki’nin, Elmalılı’dan meâl ve tefsir üzerinde düzeltme ve değiştirme talepleri devam eder. Elmalılı, tazyik derecesindeki tefsir ve meâlde yerleri işaret edilerek yapılması istenilen düzeltme taleplerine olumlu bir karşılık vermemektedir. Aksekili 18 Kasım 1934 tarihli mektubunda bu konuya şöyle değinir; “…Tashihlerin yine olmadığı bu def'a gördüğüm sahîfelerden anladım.” Akseki, tefsirin “Amme”ye yaklaştığını ve sık sık dile getirdiği Muhammed Abduh’un tefsirine de bakılması gerektiğini 1 Nisan 1936 tarihli mektubunda şöyle tekrar eder:
"''Amme" ye yaklaştığınızı anlıyorum. Bu kısımlar çok hafîf geçildi. Birçok yerde tefsirden yok. Gönül öyle arzu ederdi ki "'Amme" ye mufassal bir tefsîr yazılsın. Sonu da evvelki gibi olsun. Belki sizin vardır. Yoksa bir kere de buna bakarsanız diye 'Abduh merhûmun "'Amme" cüzü tefsîrini gönderiyorum. Okuyabildiğim cüzleri ba'zı işâretler yaparak takdîm etmiştim. Bu vesîle ile de mübârek ellerinizden edep ve hürmetle öper takdîm-i ta'zimât eylerim Efendim hazretleri. 7/ Nisân/1936 Du'âcınız Aksekili İmza”
9 Kasım 1936 tarihli mektubunda Akseki, Antalya’ya ve Korkuteli’ne gittiğini, Burdur ve Isparta’ya dönmesi gerektiği için Elmalı’ya gidemediğini ifade ettikten sonra, tefsirin ağırlaştığını, lakin önemli olmadığını, bitmesine az kaldığını yazmıştır.
Akseki 4 Ocak 1937 tarihli mektubunda tefsirin son formasına gelindiği ifade etmekte, Elmalılı’dan yine tefsir ve meâl üzerindeki düzeltmeler istenmektedir. 18 Şubat 1937 tarihli mektubunda Aksekili talak konusu hakkındaki uzun uzun açıklamalarından sonra, Elmalılı’nın bu konuyu yazdığıtefsirde halletmesini istemekte, İslam fıkhının dört mezhepten ibaret olmadığını söylemektedir:
“…Bendeniz de tamamen bu fikirdeyim. Şu kadar ki: Hadislerinde bu bâbdaki kat'î delâletlerini de tarh etmiyorum. Gönül arzu ederdi ki: Bu tefsîrde salâhiyetdâr kalemizle bu mesele hal edilsin. Bu kadar sarîh nasslar karşısında muhakkak sûrette mezâhib-i erba'aya saplanmamak ma'nâsını, 'afv ederseniz, bendeniz hâlâ anlayamadım. Hâdisât karşısında 'âciz olmadığını, her mesele için muhakkak bir sûret-i hal bulduğunu, maslahat nâsı ve zamanın îcaplarını dâimâ göz önünde tutduğu söylediğimiz İslâm fıkhı yalnız mezâhib-i erba'adan 'ibâret midir?... Buna dâir Şâri'den bir nass mı var?.. Her hangi bir düşünce ile, daha doğrusu düşüncesizlikle, ağzından böyle bir söz kaçırmış veyâhut talak hatırında olmadığı halde sırf büyük bir yemin maksadıyla bunu ağzına almış ve sonradan derhal pişman olarak, düşdüğü giryeden kurtulmak için ahkâm-ı şer'iyyeden bir kolaylık aramış olan adama:"Müslümanlıkta bunun çaresi yoktur" diyerek devâmı matlûp olan bir 'âile ocağının sönmesini teshîl etmekten ise -mezâhib-i erba'anın hâricinde dahi olsa ehl-i sünnet fukahâsının ve hatta daha sıkışınca 'ale'l-ıtlâk İslâm fukahâsının kavillerine istinâd ederek veyâhut doğrudan doğruya âyât ve ahâdisin sarâhatine bakarak- yıkılmaya yüz tutan 'âile ocağını tersîn etmek daha muvâfık ve rûh-ı İslâm'a daha uygun olmaz mı?... Ben, Anadolu'da bu yüzden perîşan olmuş ne 'âilelere tesâdüf ettim. Şimdi ise ayrılmak imkânı da olmadığından zinâ yapıyorum i'tikâdıyla gece gündüz üzülen çok kimseler vardır. Binâen 'aleyh bu mühim meseleyi tedkîk etmeden geçmenize, hiç olmazsa İbn Hacer kadar olsun 'alâka ve cesâret göstermemenize hayret ettim. Biz bu tefsîrde böyle mühim ve hayâtî meselelerin kemâl-i serbestî ile tedkîk ve hal edildiğini görmek isterdik. Herkesin söylediğini olduğu gibi kabul ve tekrar etmeyi başkaları yapabilirler. Çünkü bidâ'aları daha fazlasına müsâ'it değildir. Fakat bendenizin nazarımda, haddizâtında zât-ı 'âlinizin delâil üzerinde eslâf gibi söz söylemek salâhiyetini câizsiniz. Böyle olduğu halde bunu yapmamanız ve zamanın ihtiyaçlarına cevap vermemek hizmetten kaçmak demektir. Biz, efendimizden hizmet bekliyoruz. Allah, eslâfa rahmet etsin. Eğer onlarda bu fikirde olsaydılar yolumuzu büsbütün şaşıracakmışız.
"Beni üzmeyin, böyle şeylerle meşgul olacak vaktim yoktur, umûmun gittiği yoldan dışarı çıkmayı arzu etmiyorum." gibi sözlerle bizi başınızdan savmayınız. Bendeniz fikr-i 'âcizânemi kısaca 'arz ettim. Eğer yanlış düşünüyorsam beni delâiliyle iknâ' etmeniz lâzımdır ve hatta üzerinize terettüp eden bir borçtur. Bunu hâsseten Efendimizden ricâ eder, hürmet ve ta'zîm ile ellerinizden öperim muhterem üstâdım. 7 Zilhicce 1355 / 19 Şubat 1937
Ta'zimkârınız Aksekili İmza”