Hükümetin Hedefi Tefsir Değil Kur’ân Meâli İdi
Elmalılı, tefsirinin basılmayacağı yönünde devamlı duyumları olsa da, çalışmasına ara vermiyor, gece gündüz büyük emeklerle eserini yazmaya devam ediyordu. Lâkin 1932 yılının Temmuz ve Ağustos ayında Rıfat Börekçi’den gelen mektuplar onu son derece üzdü, büyük emekler sarfederek yazmaya çalıştığı tefsirinin basılmayacağını, Diyânet Riyâseti’nin hükümetin baskıları ile sadece Kur’ân meâlini basmak niyetinde olduğunu anladı. Diyânet İşleri Riyâseti’ne, 23 Mayıs 1932 tarihli mukâvelede tefsir ve tercümenin her ikisi bir yerde ve aynı eserde basılmak üzere kararlaştırıldığını, sözleşmenin şartlarına uyulmadığı takdirde sözleşmeyi feshedeceğini bildiren ve dört şartı ihtivâ eden, Ağuğtos 1932 tarihli kesin ve net kararını bildiren şu mektubu yazdı:
Diyânet İşleri Reîsi muhterem Rif'at Efendi Hazretlerinin huzûr-ı semâhatlerine
Ma'rûz-ı dâ'iyânemdir:
4 Temmuz 1932 tarihli tahrîratda Kur'ân-ı Kerîm tercümesinin heman tab' edilmesi tefsîrin tab'ına sonra başlanması tekarrur etmiş olduğu cihetle kaç cüz yazılmış ise sür'atle gönderilmesi lüzûmu ehemmiyetle tebliğ buyurulmuştu. Halbuki bu işe birlikte olmak üzere başlandığı gibi bu kerre 23 Mayıs 1932 tarihli mukâvelemizde de tefsîr ve tercümenin her ikisi bir yerde ve aynı eserde tab' edilmek üzere kabul edilmesi musarrah bulunuyordu. Bunun üzerine yazdıklarımı sağına soluna bakmadan 'ale'l-'acele gönderivermek haddizâtında olamayacağı gibi bu kadar ısrardan sonra kabul etmiş olduğum bir mukâveleyi iki ay geçmeden feshine muvâfakat etmek gibi bir mâ'nâyı da tazammun edebilirdi, buna ise cesâret edemezdim, Protesto eder gibi bir cevâb yazmayı da muvâfık-ı edeb bulamazdım. Müsveddelerimi müsta’ciben gelip şifâhen görüşmeyi düşündüm ona da hâlimi müsâit bulmadım. Onun için vuzûh-ı hâle intizârı tercîh etmiştim. Bu def'a ise 4 Ağustos 1932 tarihiyle tahrîratda muvâzene encümenine verilmiş söze nazaran önce tercüme müstakıllen basılmadıkça tefsîrin basılmayacağı vârid-i hatır olduğundan bi'l-bahs aynı tebliği te'kîd ile cevâbına emir buyuruyorsunuz. Bundan dolayı mahzâ iddi'âlarına imtisâlen arz-ı hâl ile tasdîye bir âtiyâb oldum. Reîs Efendi Hazretleri ma'lûm-i semâhatlarınız ki önce bütün müşkilâtı arz ettikten sonra nihâyet va'd buyurulan teshîlâta kanâ'at ve mahzâ emr-i Diyânet sefârîlerine hürmet ile bu kerre Akif Bey'den devr alarak müştereken başlanan işi münferiden îfâya söz verdim. Ben henüz tercümeyi te'ahhüd edeli üç ay olmadan, bununla beraber muhtelif yerlerden on iki cüz’e yakın tesvîd etmiş bulunuyorum, şüphesiz bunlar daha işlenmeye muhtaçtır. Ma'a mâ fîh havâle gönderilmediği için tebyîz ve takdîmine imkânda hâsıl olmadı. Ceyâd-ı halde ve her iki tahrîrâtdan anlaşılıyor ki mukâvelenin tatbîki istenilmiyor. Fakat yegâne mikyâs-ı 'amel olan mukâvele hükümsüz bırakılacak olunca da bu hususta i'timât edilecek hiçbir tutamak kalmıyor. Zan ederim ki dâ'îlerini bu cihete sevk etmeyi arzu buyurmazsınız. Ben hastalıklar içinde bütün gayretimle te'ahhüdümü îfâ ile mahcûb kalmamaya çalışıyorum, başkaca bir 'ârızaya ma’ruz kalmazsam inşâallah bu gidişle bir seneye kadar tercümeyi bitireceğimi ümit de ediyorum. Basılacaksa ikisi beraber basılır, yoksa hiçbiri basılamayacak demek olur, çünkü ayrılabilmesi için yeni şerâit ile yeniden bir mukâvele yapmak lâzım gelecek, bu ise işi uzatacağı gibi yeniden böyle bir te'ahhüde daha girmeye 'aczimde müsâ'it değildir. Bir an evvel neticeye vâsıl olmaya cehd etmekte olduğum ve birazcık olsun huzûr-ı kalb ve âsûde-i zihn ile çalışabilmek için teshîlâta tanzîr bulunduğum bir sırada birden bire bu tazyîkın vârid oluvermesi -hulûs ile arz ederim ki- teselliye muhtâc bulunan gönlümü bir sadme-i inkisâr ile büsbütün sarstı, Kur'ân-ı Kerîm tercümesi ne kadar kolay bir şey olmalı veya ben ne kadar haddini bilmez bulunmalıyım ki bir kaç ay içinde sür'atle meydana konuluvermesini va'de cüret edebileyim!.. Bu seneye kadar geçen müddete 'âit mesûliyetin dâ'îlerine râci' olmadığı hakkındaki beyânât hakîkat-i şinâsîleri şüphe yok ki şâyân-ı şükrândır. Bununla beraber henüz başlanan tercümenin heman müstekıllen tab'ı zımnında karar ittihâz edilmiş olması vücûhen bâdî-i endişe olmuştur. Fi'l-hakîka hükümetçe mukâvelenin ta'kîb ve tatbîkından sarf-ı nazar edilecekse ne diyebiliriz? Yalnız bu sûrette dâ'îleri hakkında mebzûl buyurulagelen teveccühât-ı semûhiyelerinin bir nişânesi olmak ve ileride hukûkî bir münâkaşa meydan bırakmamak için fesh arzusunun açıkça tarafıma tebliğini istirham etmek ihtiyâcım kalır. Şu hâlde ma'rûzatımı hulâsa edeyim:
1. Dâ'îleri te'ahhüdümde sâbit ve sadâkatkârım. Makâm-ı 'âlîlerine bir hicâb getirmemek eslemdir. Sabr u sebât-ı reîsânelerine i'timâdım da ber-kemâldir. Ancak yazmakta olduğum tercüme evvel ü âhir tefsîrin içinde basılmak üzere te'ahhüd edilmiş bir eserdir. Hâricen mukâvele bir harekete cüret edemeyeceğim.
2. Tercümeyi tefsîrin vardığı yere kadar yetiştirip de ikisini bir tensîk etmedikçe tab’ı hakkında şimdilik hiçbir te'ahhütte bulunamıyacağım.
3. Hükümetçe feshin iltizam buyurulup buyurulmadığını bir an evvel dâ'îleirne sarâhatle tebliğini tekrar niyâz ederim ki vaz'iyyetim te’ayyün edebilsin.
4. Tercümeden dolayı şimdiye kadar hiçbir şey almadığıımı da arz ve her halde teveccühât-ı semûhiyelerinin idâmesini istirhâm ile büyük hürmetlerimi takdîm eylerim Efendim Hazretleri. Ağustos 1932
Dersi'âmdan Elmalılı
İmza
Hamdi