Okumak üç türlüdür; Dilin okuması kıraât, aklın okuması tefekkür ve kalbin okuması hayattır." (İmam-ı Gazali) Bu yüzden; “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır.” denilmiştir.
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri arkasına gelişinde aklı başında olan kimseler için gerçekten açık ibretler vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler (tefekkür ederler) ve Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz (derler).” (Âl-i İmrân, 190-91.)
Tefekkürün meyvesi ilimler, haller ve amellerdir, ilim ise tefekkürün yani aklın okumasının özel meyvesidir. İlmin kalple ilişkisi ise başka bir şeydir. Şöyle ki; ilim kalbe gelince kalp değişir, kalp değişince azalar ve azaların davranışları da değişir. Böylece davranışlar kalbe gelen hallere, hal de ilme, ilim de tefekküre tabi olup aralarında bir zincirin halkaları gibi bir ilişki vardır. O halde tefekkür yani okumak bütün hayırların anahtarıdır.
Âyet-i kerîmede “Rabbi’nin adıyla oku” emri var, “Allah’ın emri ile oku” değil. Halbuki okumaya başlarken hep besmele ile yani “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla” diye başlanır.
Neden Rabb?
İnsan nesli olarak evrendeki varlığımızın süresi çok azdır. Evrenin yaratılışından çok uzun bir süre geçmesine rağmen insan yaratılmamış, adı ve şânı uzun süre söz konusu bile olmamıştır.
İnsan sûrsinde bu durum şöyle ifade edilir: “Dehrin akışı içinde öyle zaman geçti ki, o dönemde, insanın adı bile anılmazdı.” (İnsan sûresi, 76/1)
Sonra Rabbimiz: “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” (Bakara sûresi, 2/30) buyurarak insanı, Adem’i (a.s.) yarattı.
Sonra: “Hani Rabbin, Âdemoğullarının bellerinden zürriyetlerini çıkarıp da onları kendilerine karşı şâhid tutmuştu (ve buyurmuştu ki:) الست بربكم “(Ben) sizin Rabbiniz değil miyim?” (Bütün ruhlar) قاَلُو بَلٰي (dediler ki:) “(Evet! Sen bizim Rabbimizsin!) Şâhid olduk!” Tâ ki kıyâmet günü: “Doğrusu biz bundan habersiz kimselerdik!” demeyesiniz.” (A’râf sûesi, 7/172) buyurarak hepimize:
“Elestü bi-Rabbiküm?” “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sorduğunda hepimiz hiç tereddütsüz: “Belâ” dedik, yani “Elbette Sen bizim Rabbimizsin” dedik.
“Elestü bi-ilâhiküm” “Ben sizin ilahınız değil miyim?” diye sormadı. “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” diye sordu.
Kur’ân’ın ilk inen âyeti; “İkra’ bismi Rabbikellezî halak” yâni “Yaratan Rabbi’nin adıyla oku”, Kur’ân’ın ilk inen suresi olan Fatiha’nın ilk âyeti: “Elhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn” yani “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’adır” ile başlar ve Kur’ân’ın son suresi olan Nâs sûresi de: “Kul eûzu bi-Rabbi’n-nâs” yâni “De ki İnsanların Rabbi’ne sığınırım” ile başlar. Ve Kur’an-ı Kerîm’de Allah lafzından sonra en çok zikredilen kelime “Rabb” kelimesidir.
Ve insan öldüğünde kabirde Münker Nekir meleklerinin sordukları ilk soru da; “Men Rabbüke” dir, yâni “Rabbin kim?” sorusudur.
Her ânı ve zamanı kapsayan “Rabb”, insana, Rabbi’nin adıyla, Rabbi’nin nâmına ve Rabbi’nin yardımıyla okumasını gerekli kılmaktadır.