Peki Rabb nedir?
Rabb; Mâlik “evreni yaratan ve yöneten”, seyyid “hâkimiyetinde dengi ve benzeri olmayan”, muslih “lutfettiği nimetler vasıtasıyla yaratılmışların halini düzeltip geliştiren”, her şeyi idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, her türlü nimeti veren, kendisine ibâdet edilen mâbud demek.
O zaman “belâ” yâni “Elbette Sen bizim Rabbimizsin” demenin karşılığı;
- “Belâ” Emrimize verilen dünya idâresini Allah’a vekâleten yapacağız,
- “Belâ” Allah’ın haklarına ve kul haklarına riâyet edeceğiz,
- “Belâ” Her zaman ve zeminde yaratıldığımız üstün insanlık değerlerimizi muhafaza edeceğiz,
- “Belâ” Nefsimize ve en büyük düşmanımız olan Şeytana uymamaya gayret edeceğiz,
- “Belâ” Ahdimize, Sana verdiğimiz söze vefâ göstereceğiz ve Senden başka rabler edinmeyeceğiz,
- “Belâ” en önemlisi ölünceye kadar sadece Sana kulluk edeceğiz Yâ Rabb. demektir.
Peki sözümüzde duruyor muyuz? Sonsuz bir ahiret hayatına karşılık şu kısacık dünya hayatımızda bizi evirip çeviren, idare eden, yönlendiren hangi rabler? Nefis rabbimi, Şeytan rabbimi veya şeytanlaşmış insanlar rabbimi? Bu sorunun cevabını bulmak zorundayız. Şu an cevap verip vermemekte serbestiz, ama kabre ilk konulduğumuzda cevaplanması gereken ilk soru “Rabbin kim?” olacak, orası kesin.
Evet “Rabbi’nin adıyla oku”, yani önce Rabbi’ni tanı, sonra hayatın boyunca her ne yaparsan Rabbi’nin adına, Rabbi’nin nâmına ve Rabbi’nin yardımıyla yap. Çünkü herşeyi yoktan var eden, yaratan sadece Rabbi’ndir. Her şey O’nundur, her şeyde tasarruf etme hakkı da sadece O’na aittir, başkasına değil. Eğer sana emaneten ve muvakketen verilen şeylerde tasarruf edeceksen, O’nun istediği gibi yapmalısın, nefsinin, arzunun hevâ ve hevesinin veya kendini Rabb yerine koyanların isteklerine göre değil.
Bunu çok iyi anlamalısın, sen, hayatında meşru hiçbir kısıtlama olmadan Rabbi’nin adına hareket etmen için yaratıldın, kendi başına buyruk bir hayat sürmemelisin. Dünya ve âhiret huzurun buna bağlı.
Oku, bâtıl değerler, sahte ilâhlar adına değil; onların rızası için, onların istediği doğrultuda değil; her şeyi yalnızca Rabb’inin adıyla, Rabbi’nin adına, Rabbi’nin nâmına oku!
“İkra’ bismi Rabiikellezî halak”
“Halak” “Yaratan” Rabbi’nin adıyla oku”
Yaratılanlarda mâna-yı harfi ile “Yaratan”” Rabbi’nin ilmini, iradesini, kudretini müşâhede et. Eğer iyi okursan, yarattığı her şey seni Rabbi’ne ulaştıracaktır. Rabbi’ni tanımanda sana yardımcı olacaktır.
Rabbi’nin yarattıklarını, fıtratlarına göre değerlendir, ona göre davran. Yaratılış hususiyetlerini araştır, çünkü her şey senin emrine âmâdedir. Her şeyi senin için yaratan ve seni de kendi için yaratan Rabbi’nin yarattıklarına karşı şefkat, merhamet ve adâletle muâmele et.
Bir çiçeğe baktığında, şeklini, rengini, kokusunu, ilim ve hayat sahibi, gören birisinin, irade ederek, kudretiyle ne kadar hârika yarattığını göreceksin.
“Sizi çepeçevre kuşatan şu uçsuz bucaksız yedi kat göğü, birbiriyle uyumlu ve iç içe geçmiş tabakalar hâlinde yaratan, O’dur. Ey insan, nereye bakarsan bak, Rahmân’ın yaratışında hiçbir aksaklık, hiçbir uyumsuzluk göremezsin! Gözünü çevir de şu göz kamaştırıcı yaratılmışlara daha dikkatli bak; Rahmân’ın sonsuz ilim ve kudretini gözler önüne seren şu mükemmel sistemde herhangi bir eksiklik, bir çatlak görebiliyor musun?” (Mülk sûresi, 67/3)
Rabbi’nin adına, nâmına okumaz isen, okuyan cahillerden olursun. Câhiliye dönemi her şeyin kendisine sorulduğu ve her konuda danışılan ve insanların kendisine “Ebu’l-Hakem” yani “hikmetin babası” ünvanını verdiği Amr b. Hişam gibi nefsin adına, nefsin nâmına, nefsin hesabına okursan Hakk indinde “Ebû Cehil” yani “cehâletin babası” olursun.