İnsanoğlunun, iktidarı tamamen eline geçirme, Allah adına değil de kendi iradesi ile yönetme, dilediği gibi tasarrufta bulunma, insanları kendilerine kul-köle yapma, rabb olma girişimleri her devirde kendini göstermektedir. Şeytanla başlayan bu süreç, Adem’in (a.s.) oğlu Kabil’in de iştirakiyle devam etmiş, peygamberlerle olan kıyasıya mücadele her devirde kendini göstermiştir. AllahuTeâla’nın, Musâ’ya (a.s.) emrederek:“Fir'avna git. Çünkü o, pek azmıştır”âyetiyle başlayan ve Musâ’nın (a.s.) mucizeler göstermesine ve tüm çabalarına rağmen Firavn’ın inanmayarak rabb’likte diretmesi şöyle anlatılır : “Fakat (Fir'avnMusâ’yı) yalanladı, (Allaha) isyân etti. Sonra da koşarak arkasını döndü. Nihayet (sihirbazlarını, adamlarını, ordusunu) topladı da bağırdı:"Sizin en yüce rabbiniz benim!" dedi.”
Erbâb’ın uydurduğu kurallar toplumu, insanları arenalarda vahşi hayvanlara parçalatırken eğlenen, kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeyi normal gören ve hemcins iki kişinin evlenmesine bile izin vererek onlara evlilik cüzdanı takdim eder hale getirmektedir.
Bütün peygamberlerin insanlık tarihi boyunca, davet ettikleri ilâhî adâlet ve hakîkate düşman kesilen firavunlaşmış insanların, rabb’likte ısrar etmelerinin, görmüş oldukları bütün mucizelere rağmen, dünya-ahiret ne pahasına olursa olsun rabb’liği bırakmamalarının sebebi neydi? İlâhi adâlette yanlış, eksik veya fazla gördükleri konular nelerdi?
Karşı oldukları konuları fikirleri ile değil de, peygamberlik gelmeden önce “Her yönden en iyimiz” dedikleri peygamberlere, yalancı , ona bir insan öğretiyor , büyücü ve sihirbaz , kendisi uyduruyor , peygamber değilsin , bize bir mucize getirseydi ya , uğursuz , büyülenmiş , deli , şair , kâhin diyerek, alay ve iftira ederek , katlederek ve yurtlarından kovarak en ağır şekilde karşılık vermişlerdi.
Neden?
Tahrif hareketleriyle oluşan zulüm ve haksızlığı engellemek, insanlara ilâhî hak ve adâleti tekrar hâkim kılmak için AllahuTeala peygamberler göndermiş, onlara indirdiği sahifeler ve kitaplarla da, değiştirilmiş önceki kitapların hükmünü ve geçerliliğini kaldırmıştı.
Kur’an’daki kıraat farklılıklarından hareketle, farklı Kur’an metinlerinin varlığını isbat etmek üzere, Alman oryantalist (doğu bilimci) Bergstrasser, OttoPretzl ve Amerikalı oryantalist Arthur Jeffery tarafından Münih’te yıllar süren bir çalışma yapılmıştır. Bu oryantalistlerin amacı, dünyada ki çeşitli Kur’an nüshalarını toplayarak bir Kur’an arşivi oluşturmak ve sonunda da Kur’an’ın farklı versiyonlarının olduğunu belgelendirip, tahrif edildiğini isbat etmekti. Bu amaç doğrultusunda, en eski el yazmasından, son baskısına kadar yaklaşık 42.000 Kur’ân-ı Kerim topladılar. Yaptıkları uzun araştırmalar sonucu Kur’ân-ı Kerim’ler arasında hiçbir fark bulamadılar.
İslam; îman, ibâdetler, muâmelât ve ukûbâtıyla bir bütündür, parçalanamaz.
Allahu Teâlâ, son peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v.) indirdiği İslam Hukuku’nun kaynağı olan Kur’an-ı Kerîm’i, başka peygamber göndermeyeceği için koruması altına aldığını, hükmünün kıyamete kadar devam edeceğini ve hiç kimsenin tahrif edip değiştiremeyeceğini şöyle bildirir:
“Hiç şüphe yok ki o zikri, Kur’ân’ı Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz.”