İbrahim sûresi dördüncü âyet-i kerimede: “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın.” buyurulması, vahyin gönderildiği insanlar tarafından yaşanabilmesi için, öncelikle iyice anlaşılması gerektiğini ifâde etmektedir. Peygamberlerin sonuncusu olan Rasûlullah’a (s.a.v.) vahyedilenKur’ân-ı Kerîm, milletinin dili olan Arapça ile gönderilmiştir. Rasûlullah’tan (s.a.v.), yaklaşık 300 yıl sonra İslâm dini ile şereflenen Türkler, vahyi anlamak adına 4-5/10-11. yüzyıllarda Kur’ân’ı kendi dillerine tercüme etmişlerdir. Uygur alfabesiyle yapılan bu tercümelere, bazı eserlerde birkaç âyet de olsa rastlamak mümkündür. Kısa bir süre sonra Uygur alfabesini terk ederek Arap harflerini kullanmaya başlayan Türkler, Kur’ân tercümelerini Arap harfleriyle Türkçe yapmışlardır. Selçuklular devrinde, Arapça’nın ilim dili olarak kullanılmasıyla Kur’ân’ınTürkçe’ye çevirisi konusunda kayda değer bir gelişme olmamıştır. Osmanlıların ilk dönemlerinde bazı dîni eserler, Kur’ân-ı Kerim’den Yâsîn, Mülk, Fâtiha ve İhlâs gibi daha çok kısa sûrelerTürkçe’ye tercüme edilmiştir. Osmanlı medreselerinde öğretim dili olarak Arapça’nın yer alması, Kur’ân’ın tercümesi faaliyetlerini oldukça yavaşlatmışsa da, Tanzimat’la birlikte ortaya çıkan milliyetçilik cereyânı, Kur’ân’ın Türkçe tercüme çalışmalarına ilgiyi arttırmıştır. Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi, Ahmet Cevdet Paşa, Bereketzâde İsmail Hakkı Efendi gibi birçok âlim, Kur’ân’ınTürkçe’ye çevrilmesinin zarûri olduğunu belirtmiş, bazıları da bu işe bizzat teşebbüs etmiştir. Sırrı Paşa’nın, Sırr-ı Furkân adlı iki ciltlik bir tercümesi ve tefsiri, Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi’nin bir ciltlik tercümesi ve tefsiri vardır. Diğer taraftan Şeyhulislâm Mustafa Sabri Efendi gibi bazı âlimler ise tedirgin oldukları bazı konulardan dolayı Kur’ân’ın tercüme edilmesine karşı çıkmışlardır.
Kur’ân-ı Kerîm’i Türkçeye çevirme ve buna bağlı olarak ana dilde ibadet girişimleri Osmanlı’nın son dönemlerinde, bilhassa Sultan II. Abdülhamid (ö.1918) devrinde ortaya çıkmıştır. Sultan II. Abdülhamid, bu girişimlerin arkasındaki müsteşrikleri/oryantalistleri ve bunların İslam dini aleyhindeki tevziratlarını bildiğinden, bu tahrif ve tağyir hareketine bizzat karşı çıkmış ve Kur’ân’ınTürkçe’ye tercümesine müsaade etmemiştir. Bununla yetinmeyen Sultan, defalarca bastırdığı tek ciltlik muhtasar MevâkibTefsirlimeâllerin yurdun dört bir yanına dağıtımını sağlamıştır.
Cumhuriyetin ilanından önce gündemde olan Türkçe ile ibâdet konusu, Cumhuriyetin ilanından sonra devlet-hükümet meselesi haline getirildi. 3 Mart 1924 tarihinde Mustafa Kemal’in emriyle ve 429 sayılı kânunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kuruldu. 1950’li yıllara kadar ulema tarafından, birkaç girişim hariç konuya kimse tepki gösteremedi. Kendi projesi olduğu halde, hükümetin net bir şekilde tavrını ortaya koymadığı dönemlerde, aynı zamanda müderris olan İstanbul Göztepe Camii imamı Cemâleddin Efendi’nin (ö. 1964), 19 Mart 1926 tarihinde o yılın Ramazan ayının ilk Cuma gününde, hutbeyi tüm âyet ve dualarıyla Türkçe okuması, arkasından Cuma namazını tüm sûre, dua, tesbih ve tekbirleriyle Türkçe kıldırması, selamı bile Türkçe vermesi gazetelerde genişçe yer buldu.
Cemaatin bir kısmının namazı terkedip, hocayı Üsküdar Müftülüğü’ne şikâyetinden sonra, Diyanet İşleri Reisliği 23 Mart 1926 tarih ve 743 sayılı karar ile Cemaleddin Efendi’yi görevden uzaklaştırdı ve Ahmet Hamdi Akseki (ö.1951) adeta gerekçeli karar mahiyetinde bir metin kaleme aldı. Asıl nüshası Akseki’nin kızı Naciye Öncül’de (ö.2015) bulunan bu eser, bugüne kadar kitap halinde yayınlanmış değildir. Ancak 1949 yılında “Türkçe Kur’an” münakaşalarının yeniden gündeme gelmesi üzerine Sebilürreşad’da, yazar adı zikredilmeksizin “Namazda Kur’an Okumak Meselesi” başlığı ile kısmen sadeleştirilerek tefrika edilmiştir. Atatürk tarafından Diyanet İşleri Başkanlığı’na getirilen Rıfat Börekçi (ö.1941), 3 Mayıs 1926 tarihinde, Türkçeye tercüme edilmiş olan meallerin Kur’ân’ın yerini tutmadığını, bunun üzerine meâl okunarak kılınan namazların sahih olmadığını açıkladı.