Hayat bazen rengarenk bazen de simsiyah bir gökyüzüdür. Bir gün huzura ev sahipliği yaparken diğer gün karanlık bir tablo gibidir.
İnsanın yaşamak için birçok nedeni olur. Başarmak, çalışmak, sevmek, gezmek ve saymakla bitmeyecek bir sürü örnek.
Peki insan uğruna yaşayacağı bir şey kalmadığında ne yapar?
İnsanların birçoğu duygularına düşkündür. Aklında ve kalbinde olana kendini gerçekleştirmek için sadakat besler. Hayatı boyunca öğrendiklerini uygulayarak bir gelecek inşa eder ve bunu yaparken sevdikleriyle iyi bir yaşam hayal eder.
Peki insan hangi noktada değişir?
Değer verdiği manevi varlıkların elinden kayıp gitmesiyle en başta. Bembeyaz göklerin simsiyah göründüğü anda başlar. Buna verilebilecek örneklerin sayısız çeşidi olsa da en başta sevdiği birini kaybetmek en kötüsü sayılabilir. Hele bir başkası yüzünden..
Güncel olarak şahit olduğumuz ve, “bu kadarı da fazla” dedirten birkaç örneğimiz mevcut. “İnsanın değeri bu mu?” sorusunu akla getiren birkaç örnek.
17 Yaşında bir çocuk İstanbul’da karıştığı bir trafik kazasında bir canı hayatından koparıyor. Daha sonra Türkiye sınırlarından çıkıp ABD’ye gitse de yakalanıyor. Konuya zaten neredeyse hepinizin hakim olduğunu düşünüyorum ve devamını atlıyorum.
Bu yaşanan olaylardan sonra geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden kişinin eşi tarafından yapılan açıklamayla gündeme gelen bir konudan bahsedeceğim. Yaşanan kazada hayatını kaybeden Oğuz Murat Aci’nin eşi, “Maddi ve manevi zararımız karşılandı” diyerek şikayetini geri çekmiş. Bu ne demek oluyor ben tam anlayamadım.
Bir canın bedeli ne kadar? Hadi maddiyatı giden geri gelmez diyerek kabullendiniz. Manevi olarak ne karşılanmış olabilir? Adalete inancın kalmadığının göstergesi mi?
İşte tam bu noktada şikayet olsa da olmasa da olayın kamu davasına dönüşmesi gerekiyor. Bazen ateş düştüğü yeri yakmaz, bu sorumsuzluğun aldığı can bizlerinde yakını olabilirdi. 17 yaşında ehliyete bile yaşı tutmayan bir çocuk karıştığı kazada can alıyorsa cezasını tabi ki çekmelidir. Ayrıca Oğuz Murat Aci’nin eşi ne kadar şikayetini çekse bile babası hala davasında kararlı olduğunu söylemiş. Uzun zamandır gündem olan bu konuda umarım adil bir karar çıkar.
Şimdi başka bir olaya daha değinelim. Eski Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın kızı Zehra Kınık akan trafikte yola atlayarak bir çocuğun ölümüne sebep olmuştu. Bugün ise hala sıradan bir vatandaş gibi hiçbir şey değişmeden yaşamına devam ediyor. Neredeyse 1 yıla varan süreçte bir gün bile ceza yatmış değil. Bunun nasıl olduğunu anlamakta çok zor. İşte insanın içinde değişime sebep olan şeylerden birisi de bu. Değer verdiklerini ve adaleti kaybetmek.
Suç kimin olursa olsun adalet herkese eşit çalışmalıdır. Ayrıca bir canın bedeli olmadığını, olsa bile bunun para olmadığını bilmek gerekiyor. Bu tarz yaşanan olaylar veya verilen kararlardan sonra toplumun refah seviyesi gittikçe düşerken, adalete olan inançta buna paralel düşüş yaşıyor.
Her geçen gün daha da hayret dediğimiz bu ve benzeri olayların zorluğunu yaşamadan anlamak tabi mümkün değil. Temennim de kimsenin bu tarz acılar yaşayıp bir de adalet aramak zorunda kalmaması.
Unutmayın ki canın bedeli para değildir.