Harika bir geziyi daha bitirdim...
Öncelikle Patara Kazıları’nın büyük emektarları Havva Hocamın beni Patara’ya nazik davetleriyle başladı bu gezi planı, Çok özel bir gecede hep beraber olalım oğlum dedi bir hafta öncesinde, Hocam sizi kırar mıyım hiç dememle Pazar günü saat 11.00 sularında aldım soluğu Otogarda...
Bilmiyorum siz otobüsleri sever misiniz ?
Değişik hikayeler değişik insanlar tanırsınız hep otobüslerde...
Ben çok severim, otobüse bindiğim gibi doğru arka koltuğa, sığmıyor bacaklarım ne yapabilirim...?
Antalya’nın batısına kıyı şeridinden ulaşım sağlayan firmalar da yıllardır çözemediler şu koltuk işini, düşünmüyorlar 1.70 cm üstü, uzun bacaklı insanlar da binebilir otobüse diye, ben de hemen arka koltuğun ortasına oturuveriyorum...
Antalya’dan çıkmak Kaş’a gitmekten zor geliyor bana bazen, ancak söz konusu yolsa, o yol mutlaka biter der devam ediyorum...
Otobüste Atakan kardeşimle karşılaştık, Türkmenistanlıymış kendisi, Hemşirelik mezunuymuş, Kumluca’ya iş görüşmesine gidiyormuş, konuşa konuşa gidiyoruz artık, yanımıza güzel insanlar biniyor, Olympos’ta birileri iniyor, Kumluca da birileri biniyor...
Finike’de birden inmeye karar verdim...
Yol uzun, biraz mola herkese iyi gelir...
Çok sevdiğim Ali Özkan ve Hakan Şerbetçi abilerimi bir saatte olsa ziyaret etmek istedim...
Ali Abi Eski Hükümet Konağının orada karşıladı beni, doğru çocukluğumun kordonuna gittik, Melihlerin eski Hamburgerci dükkanının oradan geçtik, sahi neydi çocukken Hamburger yemek, özel bir seremoniyle Hamburger yemeye giderdik...
Oturduk kordonda Ali abiyle masamızı kurduk, sonra Hakan abi geldi...Başladık eskileri yad etmeye, biraz hüzün biraz kahkaha, aldım elime gitarımı, şarkılar söyledik...Size doyum olmaz abi dedim, yol beni bekler, beni yine çocukluğumun Deniz Restaurantının önünden otobüse bindirdiler...
Aramızda kendiliğinden oluşan, ve artık karşılaştığımızda o cümleyi söyleyince o günü hatırlayacağımız cümleyle, kahkahalarla vedalaştık...
Doğruca Kaş...
Otobüste Volker ve Oldry ile karşılaştım, Kalkan’a kadar gider zannetmişler otobüs... Sevgili Nedim beni Kaş otogarından almaya geldi... Nedim dedim güzel dostlarımızı da Kalkan’a bırakıverelim... Bir mutlu oldu Volker ve Oldry, aman ne teşekkür mesajları sonrasında...
Vefalı insanlar...Unutmuyorlar...
Sonunda ulaştık Patara’ya...
Güzel Patara’ya...
Güzel Hocalarıma....
Patara benim için her zaman ayrı bir yerde olmuştur...
Hele ki Fahri Işık Hocam...
Onun dünya arkeolojisine dik duruşu, yılmadan, usanmadan dünyaya kanıtladıkları bana hep örnek olmuştur...
Sadece arkeoloji anlamında değil, hayata karşı duruş anlamında da örnek aldığım bir değerdir kendisi...
Baba gibi görürüm onu ben...
Fahri Hocam kazı evinde bekliyor...
Koştum hemen sarıldım boynuna,
Havva Hocam o Likya’nın Kybelesi güzel gözlü, asil insan kucaklaştık...
Dünyalar iyisi, pamuk yürekli Şevket Hocam sarıldık...
Akşam yemeğinden sonra doğru Pamir Abiye, özlemişim, abi dedim kasetler nerede, bir an göremedim, içeride Onur dedi, kasetleri görünce rahatladım...
Gün çok erken başlar kazılarda, kazı ekibiyle beraber kalktım, biraz fotoğraf biraz keşif derken, Patara plajına indim, plajın en sonuna kadar gittim, kimseler yok, sessiz huzurlu saatler, kuma adımı yazıp dalgaların silmesini izledim... Bir kaç dize yazdım...
Sonra keşfe devam, daha sonra Fahri Hocamla buluştuk yine, bir sohbet başladı ki, benim için yüzyılın sohbeti, dakikalar nasıl geçiyor anlamıyorum, dünyaya dair, hayata dair herşeyi dertleştim onunla, çok rahatladım...
Sonra Havva Hocam ve meslektaşlarım aldık gitarımızı Ay’ın en güzel şekliyle göründüğü, sevginin ve huzurun en güzel şekilde hissedildiği Patara’nın en güzel tepesine, şarkılar bıraktık geceye...
Öyle güzel, öyle derin öyle yeşil gözleri vardı...
Yaşadığım en güzel akşamlardan bir tanesiydi...Öncelikle bir tanecik Hocalarıma, tüm arkadaşlarıma özellikle Semih’e ayrıca teşekkür ederim, o ne güzel sohbetti kardeşim...
Ay’ın şavkı vurmuş felsefenin üzerine...
Ertesi gün çok erken kalktım, doğru Meis’e....
Devamı ikinci yazımda...