Bir şeyin içindeki anlam ve nitelikten çok onu sunma şeklinin yani ambalajın önemli bir hal aldığı zamanlardan geçiyoruz sanki...
Kapitalist sistemin her şeyi bir ürüne dönüştürüp pazarlama çabası artık maddeyi aşıp insanı da bir meta haline getirdi sanki...
Ortamına göre nasıl davranmamız gerektiğinden tutun da sosyal medyada neyi ne şekilde ve ne zaman paylaşacağımıza kadar hayatımıza giren, yaşam planlarımızda beklentinin ipi çektiği, beğeni sayılarıyla kalitenin ölçüldüğü, aşkın zaman zaman yerlerde süründüğü, günümüz tabiriyle “cool” yani ciddi insanların kahkahalara ipotek koyduğu bir zaman bu...
Geçenlerde iki arkadaşımla bir restaurantta karşılaştım, hemen kalktık sarıldık, eskiden beri tanışırım, yanlarında tanımadığım insanlar da vardı, görgü ve sevgi gereği merhaba demek istedim, tüm masaya tebessüm ederek...Sadece bir merhaba...Sıcak bir gülümsemeyle herkese merhaba dedim...
Karşılığında şöyle bir hareket aldım, başlarını hafif bir sallamayla aşağı ve yukarı oynatarak ve son derece ciddi bir şekilde ancak asla konuşmadan soğuk bir hareketle selamlama...
İnsan kalakalıyor böyle durumlarda...Yav bir hata ettik heralde diye düşünüyor...Meis’de sabahları kime Kalimera desen gülerek Kalimera diye cevap verir, Kopenhag da günaydın demeye gör, nasılsın diye soruyorlar, Tanzanya’da Cambo diyorsun, Cambo Cambo diye karşılık geliyor...
Biz de merhaba diyorsun, ciddi bir şekilde başını aşağı yukarı sallama ve şöyle bir baştan aşağı insanı süzme hareketi...
Haydi boş verelim de , yine de merhabamızı eksik etmeyelim...Bırakalım ciddi ciddi takılsınlar...Yeni trendlerinde kendilerini bulsunlar...
Bir merhabanın üzerine kurulur bazen dünya...
Merhaba, Merhaba, Merhaba...
Defalarca Merhaba...
...
OTOBÜS
Fethiye Antalya otobüsüne binen, elinde bebek, gözü yaşlı bir kadın gördüm...
20 Numaralı koltuğumun otobüsün orta kapısına denk geldiğini bilmiyordum, bilmeden seçtiğim ya da birilerinin seçtiği bu koltuğu o kadının gözyaşlarını görmem için mi bana verildiği sorusu sanıyorum uzun zaman kafamı meşgul edecek...
Ancak sonuçta kadını ağlarken gördüm...
O saatten sonra şu an yazdığım yazıyı da neden yazdığımı düşünmeden yazmaya başladım...
Kadının yüzü otobüs kapısına dönük...Elinde bir bebek kuşeti...Bebek ağlıyor... Arkasında abisi ve yengesi...Ya da ailesi kalabalık bir güruh...Yanında kocası... Birisi sürekli kadına hadi binin otobüse diyor...Hadi binin... Kadın ağlıyor...Gözyaşlarını saklamaya çalışıyor ama elleri dolu, gözyaşlarını silemiyor...Belli ki bayram ziyaretine gelmişler... Ailesini görmüş kadın, alışmış...Onlardan da ayrılmak istemiyor. Hadi hadi diyor adam kadına bin otobüse...
Belki sevmiyor kadın adamı, ama evlenmiş çocuğu olmuş... Nasıl bir gözyaşıdır, gözündeki rimeli akıtacak kadar...
Aklıma Vedat Sakman Hocaya öğrenciyken sorduğum soru geliyor...
Bu şarkıyı nasıl yazdınız ?
Bir kadının yerine koydum kendimi, düşünsene istemediğin, sevmediğin bir insanla evlendiriliyorsun ve bir ömür ona dokunmak zorundasın...
....
Cemal Süreya ile bitirmek istedim yazımı; o müthiş dizeleriyle...
DALGA
Bulutu kestiler bulut üç parça
Kanım yere aktı bulut üç parça
İki gemiciynen Van Gogh’dan aşırılmış
Bir kadının yüzü ha ha ha.
Bir kadının yüzü avucum kadar
İki gözümle gördüm vallahi billahi
Yıldızlar vardı kafayı çekmiştim
Bu kimin meyhanesi ha ha ha.
Bu Ali’nin meyhanesi bu da masa
Bu ipi kimse için gezdirmiyorum
Bir kere asılmıştım çocukluğumda
Direkler gemideydi ha ha ha.
İki gemiciynen Van Gogh’dan aşırılmış
Bir kadının yüzü kaçıyordu yetişemedim
Ben ömrümde aşk nedir bilmedim
Süheyla’yı saymazsak ha ha ha.