Doksanlı yılların başından itibaren Güneydoğu Anadolu bölgemizin güzel ve kadim şehirlerine bilimsel araştırma amaçlı ve eğitimler vermek üzere çok defa ziyaretler yaptım. Önemli ölçüde eski adıyla Devlet Planlama Teşkilatı, Tarım Bakanlığı ve Kalkınma Bakanlığı ile ilişkili olarak yaptığımız ziyaretlerle başlayan bağımız hiç kopmadığı gibi gelişerek devam etti. Bu ziyaretlerde hep güzellikler gördüm, değerli dostluklar kurduk, değerli projeler ürettik, uyguladık, değerlendirdik. Bu süreçte bilimsel araştırma ve toplantılara katılmak üzere en fazla gittiğim iller güzel Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin olmuştur.
İlk ziyaretim Şanlıurfa’ya idi ve 1990’ların başıydı. Yukarda belirttiğim gibi aralıklı olarak çeşitli defalar gittim. Şanlıurfa M.Ö 10 binlere dayanan tarihi geçmişiyle, hatta tarihin sıfır noktası kabul edilen Göbeklitepe’siyle tüm dünya için en önemli yerleşim yerlerinin başında geliyor. Son yıllarda ülkede yakalanan sosyo-ekonomik gelişmeyle birlikte Güneydoğu’da çok değişmiş bulunuyor. Örneğin Balıklı göl ve çevresi bakımlı ve temiz, büyük otellerin sayısı birkaç tane iken bugün kayda değer sayıya ulaşmış, turizm etkinlikleri en düşük seviyedeyken iç ve dış turizme yönelik faaliyetler gelişmiş ve hizmet sektörünün gelişmesine katkı sağlamış, tarımsal potansiyeli ve verimli toprakları olağanüstü, dünyanın sayılı büyük barajlarından Atatürk barajı büyüleyici, organik pamuk dahil Harran ve Aşağı Ceylanpınar ovalarının sulu tarım kültürüne geçişle yakaladığı yüksek üretim değerleri heyecan verici, Ceylanpınar Devlet Üretme Çiftliği 177 bin hektarlık büyüklüğüyle dünyanın en büyük çiftliği durumunda ve bu haliyle pek çok ülkenin toplam toprak varlığından daha büyük. Esasen fiziki büyüklükten daha önemlisi Ceylanpınar’ın tarihte “Verimli Hilal” diye adlandırılan yukarı Mezopotamya’nın bereketli toprakları üzerinde bulunuyor olması.
Böylesine değerli bir toprak kaynağına, dolayısıyla üretim faktörüne sahip olmak büyük bir performansı ifade ediyor ve kıskanmamak mümkün değil! Öyle ki; iyi bir planlama ve doğru kararlar bölgeyi Londra’dan, Berlin’den, Paris’ten bile daha önemli hale getirir. Ancak bu potansiyelin etkin kullanılması için etkili yönetişim ile birlikte iyi yetişmiş, donanımlı ve becerili insan kaynağına ihtiyaç var. Kırsal nüfusa yönelik eğitim-öğretim ve tarım teknolojileri ve kaynak kullanım etkinliğine, pazarlamaya yönelik çiftçi eğitim ve yayım çalışmaları hala önemli politika aracı olarak önemini koruyor. Bölgede üretim tekniği uygulamalarında hala önemli sorunlar var.
Harran Üniversitesi Şanlıurfa’ya ve büyük tarım potansiyeline sahip Türkiye’ye yakışır nitelikte ve güzellikte. Konferans salonlarıyla, çöl ortasında vaha gibi duran etkileyici gölet/havuzlarıyla ve kendine özgü mimarisiyle Türkiye’nin gençlerini, geleceğini selamlıyor.
Şanlıurfa GAP’ın etkisi ve beklentilerle bölgenin cazibe merkezi olmuş, nüfus artıyor, yeni fiziki yapılar, donatılar ortaya çıkıyor, değişiyor, gelişiyor. İnsanları cana yakın, sevgi dolu, hoş sohbet ve saygılı. Doğulu batılı gibi bir ayrışma yok, bir olmanın getireceği yararın ve sinerjinin farkındalar.
Ve birde kırmızı acı pul biberi yani isot’u var ki sormayın! Acı ama her Şanlıurfalı için tatlı mı tatlı ve hayatın olmazsa olmazı...
İsotun hikayesi bir bakıma acının cazibesi!
Şanlıurfa’da İsot "acı biberin" ortak adıdır. Acının dili, ifadesi ve acının en cazip halidir. Bir bakıma geleneksel mutfak geleneğin yaşaması, günümüzde de hayat bulmasıdır. Acıdan, pek çok kişi uzak durur, ancak acı Şanlıurfa'lının geleneği, damak tadı, gerçeği, kısaca vazgeçilmezidir.
Hatırladığımız kadarıyla bir ailenin aylık "acı biber" tüketimi birkaç kilgramdır. Yanlış hatırlamıyorsam 2-3 kg’ın da üzerindedir. Belki de bundandır, Şanlıurfalı kardeşimin sesinin yanık çıkmasının nedeni...
Laleli ve Şanlıurfa üzerine
Yani bir bakıma şair Orhon Murat ARIBURNU'nun dediği gibi;
Laleliden geçilir
Lalelimden geçilmez!.. ise,
O halde; her Şanlıurfalı için de, herhalde söylenebilir ki;
Şanlıurfa’dan geçilir
İsotundan, acılı çiğköftesinden geçilmez.
yada
Adana'dan geçilir
Kebabından, Şalgamından geçilmez.
Antalya’dan geçilir
Şiş ve piyazından geçilmez.
Tekirdağ'dan geçilir
Köftesinden geçilmez.
Diyarbakır'dan geçilir
Üç meftunesinden geçilmez.
Konya'dan geçilir
Etli ekmeğinden geçilmez.
Siirt'ten geçilir
Perde pilavından geçilmez.
Çorum'dan geçilir
Leblebisinden, Baklavasından geçilmez.
Yozgat'tan geçilir
Testi kebabından geçilmez.
Gaziantep'ten geçilir
Baklavasından, Yuvarlamasından geçilmez.
Bursa'dan geçilir
Dönerinden, Kestane şekerinden geçilmez.
Hatay'dan geçilir
Zahterinden, Künefesinden geçilmez.
...
Son söz olarak; acıyla başladık bu yazıya, tatlıyla bitirmek doğru olur,
Yoksa gün biter, bu yazıyı okumakla akşam olur.