Türk Dil Bayramının 87.Yılını kutladığımız bugünlerde dilin doğru öğrenimi ve kullanımı üzerindeki olumlu veya olumsuz iç ve dış etkenleri tartışmak ve çözüm önerileri geliştirmek bir bakıma milli bir görevi yerine getirmek anlamı taşıyor. Öyle ki dil üzerinde yüksek hassasiyet göstermek; öncelikle görev verilen kamu kurumlarının, dil konusunu gönüllü olarak görev edinen sivil toplum kuruluşlarının ve toplumu oluşturan her kesim ve her bir insanımızın ortak sorumluluğudur.
Bu yazı ilkokula okuma-yazma öğrenmek üzere başlayan çocukların Türk dilini öğrenmede karşı karşıya kaldıkları sorunların küçük ancak önemli bir yönünü ele alarak, taze dimağları anlamaya çalışmayı ve çözüm önerileri geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Türkiye’nin öğrenci varlığının gücü
Türkiye’de 2019-2020eğitim-öğretim yılında yaklaşık 18 milyon öğrenci öğrenim görüyor. Okullaşma oranının artışıyla birlikte ulaşılan rakamsal büyüklük yıldan yıla artarken,dünyadaki pek çok ülkenin toplam nüfuslarından daha fazla bir insan kaynağına karşılık geliyor. Ülkeler nüfuslarına göre sıralandığında Türkiye belirtilen öğrenci sayısıyla Hollanda’nın toplam nüfusundan daha yüksek insan varlığına sahip bulunuyor. Genel olarak bakıldığında bu öğrenci varlığı ile Türkiye’nin öğrenci sayısı, Avrupa’daki 20’den fazla, dünya genelinde ise 130 ülkenin nüfusundan daha yüksek bir insan kaynağına karşılık geliyor. Bu yönüyle Türkiye’nin öğrenci sayısı dünyadaki ülkelerin toplam nüfuslarına göre yapılan sıralamada ilk yetmişte yer alıyor. Görüldüğü çocuk ve genç okullu sayısındaki büyüklük Türkiye için çok önemli bir potansiyeli ifade ediyor. Sahip olunan çocuk ve genç nüfus verileri Türkiye’nin beşeri sermaye bakımından çok önemli bir güce sahip olduğunu göstermektedir. Tabidir ki; bu insan kaynağının iyi yetiştirilmesi ve iyi niteliklerle donatılması ile ancak iktisadi kalkınma ve refah artışı söz konusu olabilir.
Engri Börds’ün Gölgesinde Türk Dili Bayramı Kutlamak
Bu yıl 1,5 milyon çocuğumuz okuma yazma öğrenmek üzere ilkokul birinci sınıfta öğrenim görmeye başladılar. Pekala geçtiğimiz yıl okuma yazma öğrenenler nasıl ve ne kadar öğrendiler, hangi olumsuz etkenlerle karşılaştılar, söz konusu etkenlerin rolü devam ediyor mu? Türk dilini öğrenme ve kullanım bakımından birinci sınıf öğrencileri hangi durumdalar, biraz bunu sorgulayalım. Tabii yazının hemen başında Türk Dili Bayramlarını “Angırı Birds’in gölgesinden çıkartmak gerektiğine yönelik temennimizi paylaşmış olalım…
Yazıldığı gibi okunmayanlar sorunu!
Birinci sınıf öğrencileri okuma yazmayı öğrendikten sonra, güncel yaşamda Türkçenin kullanımından ziyade Türkçe’ye giren sözcüklerin okunuşunda orataya çıkan farklılıklar nedeniyle hayal kırıklıkları yaşıyorlar, dahası çocukların kafasında önemli soru işaretleri oluşuyor. Peki neden?
Okumayı harf sesleriyle öğrenen öğrenciler için durum şöyledir;
1- Türkçe kavramların okunuşunda doğal olarak bir sorun bulunmuyor. Örneğin; anne, baba, orman, domates, kalem, defter, güneş, bilgisayar, buzdolabı ve diğerleri…
2- Türkçe’ye girmiş yabancı kavramların okunuşunda önemli düzeyde olmasa da yine de sorun var. Örneğin; grafik, trafik, grup, trend, statik, statü, program, plan, proje, plato ve diğerleri… Burada öğrenci iki sessiz harf arasına “ı, i” veya “u, ü” gibi harfler olmadığı halde, varmış gibi okumak durumunda ve bunu farkedince şaşkınlık geçiriyor ve böyle olması gerektiğine inanmasa da öylece kabul etmek zorunda kalıyor.
3- Türkçe’ye girmemiş ancak popüler kültür ürünü olan yabancı kökenli sözcüklerin anlamını bilmek bir yana; yazıldığı gibi okunmayan bu yabancı kavramların ifade edilmesinde ve telaffuzunda çok büyük sorunlar var. Aslında başka bir açıdan bakıldığında da bir bakıma bu yabancı kavramlar aslında dilimizi ve kültürümüzü tehdit ediyor ve çocuklarımızın güzel dilimizi daha iyi kavramalarında önemli zihin bulanıklıklarına yol açıyor. Bir şekilde yabancı kültür hayranlığı nedeniyle yabancı kökenli sözcüklerin ve kavramların; okuma parçalarında ve hatta ilköğretime yönelik yazılarda yer alması, yada çocuk dergilerinde, çizgi filimlerde, bilgisayar kılavyesinde veya bilgisayar oyunlarında kullanılması okuma-yazmayı yeni öğrenmekte olan çocuklar üzerinde tam bir hayal kırıklığı yaşanmasına yol açıyor.
Bu durum okumayı yeni öğrenmeye başlayan çocukların dikkatli bir şekilde gözlenmesiyle saptanabilir. Örneğin; Angry birds, Caillou, Caps Locks, Back Space, Shift, Game Over, Cartoon, To be continued ve diğerleri…
Pekala yeni okumayı öğrenmiş bir öğrenci bu kavramları nasıl okuyor dersiniz; doğal olarak harf sesleriyle okuyor. Yani; Angıri birds, Caillou, Capıs locuk, Baçks sıpace, Sıhift, Game over, Cartoon, To be continued gibi…
Ayrıca bu kavramlar büyük çoğunlukla ebeveynler, televizyondaki film ve çizgi film seslendiricileri, program sunucuları hatta öğretmenler yabancı dildeki telaffuzuyla seslendiriyorlar, ifade ediyorlar… Bu durum çocukların zihninde ve duygu dünyasında tam bir karmaşa, tam bir hayal kırıklığına yol açıyor. Çünkü çocuğa okumayı öğreten öğretmeni “her harfin sesini öğretmiş” ve sözcükleri buna göre seslendirmeyi belletmiştir. Oysaki yabancı sözcüğün yazımı ile o sözcüğün seslendirilmesinde ise koskoca bir “UÇURUM” bulunuyor.
Nasıl mı? İşte bu uçurumu gösteren birkaç kavramsal örnek;
- Angry birds yazılıyor, çocuk: “Angıri birds” olarak okuyor. Başkaları ise: “Engri börds” olarak seslendiriyor.
- Ice age yazılıyor, çocuk: “Ice age” olarak okuyor. Başkaları ise: “Ays eyç” olarak seslendiriyor.
- Caillou yazılıyor, çocuk: “Caillou” olarak okuyor. Başkaları ise: “Kayyu” olarak seslendiriyor.
- Caps Locks yazılıyor, çocuk: “Capıs locuk” olarak okuyor. Başkaları ise “kaps lak” olarak seslendiriyor.
- Back Space yazılıyor, çocuk: “Baçks sıpace” olarak okuyor. Başkaları ise: “Bek sipeys” olarak seslendiriyor.
- Shift yazılıyor, çocuk: “Sıhift” olarak okuyor. Başkaları ise: “Şift” olarak seslendiriyor.
- Cartoon yazılıyor, çocuk: “cartoon” olarak okuyor. Başkaları ise: “Kartun” olarak seslendiriyor. To be continued yazılıyor, çocuk: “To be continued” olarak okuyor. Başkaları ise: “Tu bi kontinyü” olarak seslendiriyor.
Ve bunlara benzer onlarca, hatta yüzlerce örnek…
Durum böyle olunca çocuğun sıkıntı çekmemesi mümkün görünmüyor. “Yazılanla söylenen arasındaki ilişkiyi kurmak” için uzunca bir süreye ihtiyaç duyuyor, konuyu algılamaya başladığında ise; çocuklarımızı veya başka bir deyişle dillimizi ve kültürümüzü, popüler kültürün kucağına atmış ve Türkçeye ihanet etmiş oluyoruz.
Öneriler
Aslında kararlılık gösterildiğinde çözümü “kolay”, ancak önem verilmediğinde “zor” bir konuyla karşı karşıyayız. Bu kapsamda mevcut durumda neler yapılabilir, neler yapılmalıdır? konusunu tartışmaya açmak üzere aşağıda bazı düşünceler paylaşılmıştır(Özçatalbaş, 2012).
- Milli Eğitim Bakanlığı ilkokul öğretim kitaplarında yabancı sözcüklere yer vermemeli,
- Trafik, grup gibi sözcükler Türkçeleşmiş veya yaygın kullanıma sahip ise iki sessiz harf arasına “ı” ve “u” gibi harfler alınarak, örneğin tırafik ve gurup olarak yazılmalı,
- En azından okuma yazma öğrenen çocuklara yönelik hikayelerde geçen yabancı kahramanların isimleri Türkçe telaffuzuyla yada Türkçe isimler verilerek yazılmalı,
- Öğretmenler ve ebeveynler bu konuda bilgilendirilmeli ve bilinçlendirilmeli,
- Çocuklara yönelik yayın yapan yazılı ve görsel medyanın bu konuda duyarlı olması istenmeli, hatta sağlanmalı,
- Çizgi film ve benzeri çalışmalarda filmdeki oyuncuların yabancı isimleri Türkçe telaffuzuyla yazılmalı ve söylenmeli,
- Buralarda kullanılan kavramlar (ultimate, allien force gibi) Türkçe anlam ve telaffuzlarıyla verilmeli,
- Türk Dil Kurumu ve Milli Eğitim Bakanlığı okuma yazma öğrenen çocuklara yönelik (ve sonraki dönemler için de) hazırlanan okuma metinlerindeki hataları ve eksiklikleri gidermek üzere çalışmalı,
- Türk Dil Kurumu ve özellikle Milli Eğitim Bakanlığı, Radyo Televizyon Üst Kurulu ile yayınlarda yapılan seslendirmelerde bu konuda hassasiyet gösterilmesini talep etmeli ve ortak çalışmalı,
- Yukarıda adı geçen ilgili resmi kurumlar ve üniversiteler yanında, eğitim alanında faaliyet gösteren özel ve sivil toplum kuruluşlarıyla sürdürülebilir bir işbirliği ve güç birliği yapılmalı.
Yukarıdaki saptamalar ve ifade edilen sorunlar esasen eğitim bilimcilerin ilgi alanına girmekte olup, belirtilen sorunların doğru sorun saptama yöntemlerinin kullanılmamasından veya konuya yeterince hassasiyet göstermemekten kaynaklandığı düşünülebilir. Ancak her ne olursa olsun bu yapının çocukların algılarını ve öğrenme hızlarını düşürdüğü ve ayrıca kültürel değerlerin ve milli kimliğimizin bozulmasına ortam hazırladığı da açıktır. Bu nedenledir ki, konu sadece ilgili kamu kurumlarını değil doğal olarak tüm insanlarımızı ve milletimizi ilgilendirmektedir. Dolayısıyla bu yazıda yukardaki tartışmalar çerçevesinde yeni okuma yazma öğrenenler üzerinde oluşan algılayamama yada anlamlandıramama karmaşasının sonlandırılması gerektiğine ve bu alanda bir yol haritası çizilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Buna göre yukarıda verilen mesajların diğer öğretim süreçlerinde yer alan öğrencilerimize, hatta toplumun bütününe yönelik olarak dikkate alınması ve süreçlerin birbiriyle ilişkilendirilmesinin doğru olacağını belirtmek gerekir.
Sonuç olarak; dil ortak duygu ve değerlerde buluşmaktır, kütür, düşünce, hedef paylaşımıdır, geçmişten gelen duygu ve birikimi almak gelecek kuşaklara selam yollamaktır, dil topluluğu millet yapan en önemli ortak paydadır ve bu nedenlerle dili doğru kullanmak milli olmanın gereğidir.
Bu kapsamda bunun farkında olarak her yaş grubunun öğrenme becerisi, psikolojisi ve algılama kabiliyetini göz önünde bulunduran bir anlayışla geleceğe yönelik doğru yöntemlerle belirlenmiş başarılı bir yol haritasının ortaya konulması gerekiyor ve alınacak doğru kararların mutlaka hayata geçirilmesi üzerinde ısrarla durmak gerekiyor.