Yaratılışımızın gereği olan her şeyin etrafımızda olduğunu biliyoruz. Hem de çok farklı ve renklerde ve her zaman var olduklarını biliyoruz.
Tek bir kriter koymuş yaratan. O da meşru olanlarından faydalanmamızın gerekliliği gibi.
İnsanın en temel ihtiyaçları için fıtratında yaratılıştan var olan akıl, zekâ ve şuurun varlığı bir teminattır. İş o ki insanoğlu kendisinde var olan bu melekeleri yerli yerinde ve zamanında kullanma konusu önem kazanmaktadır.
Gel gör ki insanoğlu maddi konularda kendi varoluş tarihinin zirvesine ulaşmışken, bu durumun farkında olup nimetlere ve yaratıcısına karşı şükürlü bir hayat yaşaması gerekirken geldiğimiz nokta gerçekten içler acısıdır.
İnsanın en temel ihtiyaçlarını temin etme konusunda ne kadar abarttığını ve her abartının meşruiyeti ve masumiyeti yok ettiğini artık görmeyenimiz yok.
Barınma ihtiyacımızı gidermeye mağaradan başlayıp geldiğimiz noktaya bir bakalım. Köyler yetmedi kasabalar oluşturduk. Kasabalar yetmedi şehirler oluşturduk. Şehirlerde yetmedi metropol denilen devasa kentler oluşturduk.
Her bir adımda toplu yaşama alanları milyonlara ulaştı. Tabiatın en doğal yerlerini beğenmeyen insanoğlu kendisine apartmanlarda beton kafesler, çelik kuleler şeklinde hapishane tipi yerler yaptı. Bu şekilde fıtratından uzaklaştı kademe kademe.
Beslenme ihtiyacı için doğal hayattan faydalanarak ilk adımlarını attıktan sonra akıl ve zekası ile yiyecek çeşitliliğini yüzyıllar içerisinde öyle çoğalttı ki mesele beslenmenin çok ötesine geçmiş bulunmaktadır.
Bu aşamada bırakın beslenmeyi bu çeşitlilikte insanoğlu kendisini hasta etmeyi de başardı. Yetmedi gıda maddelerini meşruiyetin dışında bir yola da soktu. Yani artık insanoğlu kendi elleriyle haramlarla haramzade bir nesil üretir oldu.
İnsanoğlu kendi bedenini sıcaktan ve soğuktan korumak için içgüdüsel olarak bedenini örtme ihtiyacını hissetmiş ve zaman içerisinde çeşitli şekillerde bu ihtiyacını gidermiştir.
Yüzyıllar içerisinde zaruri giyinme durumu renkler ve modeller üreterek fantezi bir sektör oluşturmuş. Burada kadın erkek ayrımı ya da ilişkilerinin disipline edilmesi, kadının korunması, dini disiplinler belirli bir meşruiyet alanı oluşturmuştur. Buna insanoğlunun içgüdüsel ve kültürel disiplinleri de ekleyebiliriz.
Gel gör ki insanoğlu yüzyılların birikimini, dini ve kültürel disiplinlerini ve içgüdüsel duygularını içinde sadece şehvet ve para olan akımlara terk etti.
Huzurun yerine huzursuzluğu, barışın yerine savaşı, kanaatin yerine aç gözlülüğü, gülmenin yerine ağlamayı, helallerin yerine haramları, kardeşliğin yerine düşmanlığı gönüllü bir şekilde tercih eder duruma geldi.
Erkek ve kadın olarak insanın iki farklı canlı olduğunu ama birbiriyle yaşamaya mecbur olmalarından dolayı bu ilişkinin belirli bir disiplinde olmasını da beceremediler.
Kadını dengesizce baskılayan toplumlarda toplumsal patlamalar kaçınılmaz olmuştur. Kadını sömüren toplumlarda eninde sonunda kadın üzerinden derin yaralar ve fay hatları oluşmaktadır.
Evlilikler uyumlu ve kolay olmalı. Yanlış evliliklerin kolay ve acısızca bitirilmesi lazımdır. Sürüncemeye bırakılan boşanma davaları can yakmaya devam etmektedir.
Yanlış evlilikler gayrı Meşru ilişkilere yol açmaktadır. Yanlış evliliklerden en çok da çocuklar etkilenmekteler ve ileri yaşlarında aile kuramaz duruma gelmektedirler.
İnsanlıktan çıkan insan kılıklılar toplumun güç açısından savunmasız olan başta kadınlar ve çocukların canlarına kıymaya başladılar ve bu cinayetler iletişim kanalları aracılığıyla ve dengesiz medya eliyle toplumun kalan sağlıklılarını hasta etmeye başladılar. Bu hastalığa hiçbir doktor ilaç bulamaz.
Artık ayıp ve günah sayılan şeyler konusunda ahlaklı eğitimler verilmeli. Toplum daha fazla ahlaksızlık bataklığına dönmeden, yaşamak daha fazla acı vermeden, kendi cinsimizden daha fazla tiksinmeden sorumlu kişi ve kurumların ahlak eğitimini etkili bir şekilde başlatması lazım.
Sanırım anladınız. Hoşça kalınız. Allah’a emanet olunuz.
İbrahim Doğru
11.09.2024
Erftstadt/Köln