2024 yılının yaz ayları bitti sayılır. Kimileri için tatil aylarıydı. Kimileri için çalışmaya devam edilen zamanlardı. Kimiler için de değişen bir şeyin olmadığı bir zaman dilimiydi. Geçen senenin yaz ayları gibi içinde yaşananlarla birlikte zamanın akışında hatıralarda yerlerini alıp gitmiştir.
Zaman ilerledikçe insanoğlu biriktirdiği ahlaki, kültürel ve insani değerleri hızla yitirmeye devam ediyor. Toplumsal hayatı disipline eden dini kavramlar ve teamüller hızla etkisini yitirmeye başladı.
Bu tespitlerim sadece İslam dünyası ve Müslümanlar için değil neredeyse bütün dünyada yaşanılan garip bir haldir. İnsanlık kendi inancı, fıtratı, kültürü ve ahlakıyla savaşmaktadır.
Bu değişimler bazı toplumlarda çok açık ve hızlı yaşanırken bazılarında ise yavaş ama devamlı olmaktadır.
Ne olacak bu işin sonu?
Hedef belli mi?
Vardığımız nokta geldiğimiz noktadan daha mı iyi ve güzel olacak?
Kanaati, paylaşımı, yardımlaşmayı, tasarrufu emreden dinimizin bu emirleri insanoğlu için mutluluk reçetesiyken neden ve nasıl oldu da bunların tam tersini yazan sahte doktor reçeteleriyle eczanelere koşar olduk?
Helali, adaleti, hakkaniyeti ve hesap günü hassasiyetini hangi nefsi işlerle takas ettik?
Aile kavramını modaya, şehvete ve maddi çıkarlara kurban ettik. Bunun bir sonucu olmayacak mı zannediyoruz?
Ticari hayatı helal disiplininden, alın terinden ve hakkaniyetli olmaktan çıkarıp zalim, vahşi, çıkarcı bir sisteme entegre ettik. Bunun acıklı sonucunu bütün dünya yaşamaya başladı.
Mezarlıklar ve ölümler her yerde gözümüzden kaçmazken hiç ölmeyecekmiş gibi hırs ve doyumsuzluk halini nasıl açıklayabiliriz.
Anne babalar çocuklarını istedikleri gibi eğitemez duruma geldiler. Bir güç sizin en doğal hakkınız olan ebeveynliğinizi etkisiz hale getiriveriyor. Ailenin inancı, kültürü ve istekleri bu güç karşısında etkisiz kalıyor. Hatta aileler kendilerini yetersiz görmeye başladılar.
Öz güvenlerimizi yok ediyorlar. Bizi, hastaymışız, eksik ve cahilmişiz hissine mahkûm ediyorlar. Bu ruh haliyle tek seçeneğimiz kalıyor o da bu dönüşümün mazur haklı görülebilmesi için geçmişin kötülenmesi, horlanması, küçük düşürülmesi gerektiği düşüncesi ve davranışıdır.
Şu an öyle de oluyor. Geçmişin hatalarını ve eksikliklerini düzeltmek yerini, iyiliği her daim ayakta tutma mücadelesi yerine eskiden öç alırcasına saldırarak köklerimizden koparılma eylemi gerçekleşmektedir.
Bir yanlışı görüp onun doğrusunu tavsiye ettiğimizde, haklı olduğumuzu ama artık bunu yapmanın mümkün olmadığı cümlesiyle karşılaşıyoruz. Sebebini sorduğumuzda da ‘’El alem’ ’diye bir baskıcı ve kontrolcü güç çıkıyor ortaya. Bu güç belirli bir kişi veya bir topluluk değil toplumu sarmaşık gibi saran baskın bir anlayıştan başka bir şey değil.
Birkaç sıfırlı paralar harcayarak kapalı devre bir yaşamı tatil yapmak adına geçirdikten sonra mutlu olamamanın adı da budur. El alemin yaptığı ve benim de yapmak zorunda olduğum bir şey olduğu için.
Düğünlerimiz de böyle. İçeriksiz, 3. Sınıf özentili içerikte, kimsenin aslına benzemediği, affedersiniz giyinmenin unutulduğu bir ortam bol gürültülü ve çok pahalı bir israf hareketi. Sonuç; ağır bir borç, akılda kalmayan bir zaman ve eylem, olması gerekenin çok uzağında kalan yeni kurulmuş bir yuva.
Okullarımız da bundan aşağı değil. Her gencimizi el alem yüzünden beyaz yakalı tabir edilen işlere namzet görerek en değerli yıllarını gelecek adına yok ediyoruz. Her gencin zekâsı da aklıda kendisine özeldi. Birileriyle şuursuz bir şekilde kıyaslanıp yarıştırılamaz. Bu durum hem gençlerimize hem de neslimize ihanettir.
Bu el alem fikri toplumu kontrolsüzce birbirinin içerisine sürüklemiş. Bireysel ve aile hayatlarının özgür ve özgün olmasını engellemiştir.
Nasrettin Hocadan nakledilen bir dersle yazımızı bitirelim:
Hocaya birisi gelmiş ve heyecanla; ‘’Hocam bir kadın elinde bir tepsi Baklavayla aşağıya doğru gidiyor’’ demiş.
Hoca cevaben; ‘’Bana ne ‘’demiş.
Adam; ‘’Hocam o kadın sizin eşiniz’’ demiş.
Hoca da ‘’O zaman sana ne ‘’demiş.
Sanırım el alem konusuna biraz olsun ilaç olabilecek cevabı filozof hocamızdan öğrendik.
Rabbimiz bizleri iyilerle beraber olma konusunda desteklesin duamızı şuur sahibi olabilmek için bolca yapalım. Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.