Türk Tarihi’nde diyor ki: İkinci Kılınç Arslan, ihtiyarlığı hasebiyle memleketi on oğlu arasında taksim etti. 584/1187’de Gıyâseddin Keyhusrev’e Konya isabet etmiştir. Likaonya (Konya ve Karaman) ve Pamfilya (Antalya) kıtaları da zîr-i idaresinde (idaresi altında) idi. Birtakım Horasanlı tacirler Mısır’da ettikleri ticaretten dönerler iken Antalya’da bunları Frenkler soymuş idiler. Bunlar Keyhusrev’e diyorlardı ki: “Çün Antalya şehrine eriştik. Antalya hakimleri ki Frenk melikleri (hükümdarları) kabilinden hükmederler. Bizi tuttular ve suçsuz günahsız bizi hapsedip nâtık ve sâmıt (canlı ve cansız) kalîl ü kesîr (az ve çok) nemiz varsa zulümle aldılar. Ne miktar ki yalvarıp meskenet (acizlik) gösterip tazarru ettik (yalvardık) fayide olmadı. Akıbet tanzla ettiler ki Müslümanların sultanı adil padişahtır adl ü şevket birle malımızı alalar.” Bu şikâyete mebni Keyhusrev tarafından ilan-ı harp olundu. Mecmû-‘i sağ kol ve sol kol çerileri (askerleri) Kayı ve Bayat ve Bayındır ve Salur filcümle yirmi dört büyük çerileri hazır oldular. Gittiler muhasara ettiler. Ve iki ay mütevâtir tandan (gün doğumundan) akşama dek cenk ederlerdi. Nihayet kale fetih olundu. Bu muhasarada bizzat Gıyaseddin’de bulunmuş ve avdetinde kendi has kullarından Mübarizeddin Ertokuş Bey’i Antalya’nın Subaşılığına tayin etmiştir.
Tarih-i Selçuk’un verdiği malumata göre bu vakadan bir müddet sonra Antalya Hristiyanları adalarda bulunan dindaşlarının kuvvetine istinaden istiklalini iade etmek üzere bir gece silahlanarak mevcut olan ehl-i İslâm’ı (Müslümanları) katliam eylemişlerdi. Üç gün mürurunda (geçince) vaka-i müessifeden (çok üzücü vakadan) haberdar olan padişah hiddet ederek hemen ordusunu toplamış ve kanlı bir muhasara neticesinde tekrar Antalya’yı fetih ile Mübarizeddin Ertokuş Bey’in memuriyet-i sabıkasını (önceki görevine) iade eylemiştir. Avdetinde humus-i şer’î toplandı.
Gülşen Tarihi’nde, Antalya’da bulunan Rumlara Kıbrıs’taki Frenkler’in muaveneti (yardımı) vaki olduğu ve sonra bunlar arasına giren tefrikadan istifade edilerek şehir alındığı bildiriliyor.
Cevdet Paşa, Gıyaseddin Keyhusrev 603-605/1206-1208’de Antalya’yı fethettiğini yazıyor.
603/1207’de vuku bulan Antalya muhasarası hakkında Tevârîh-i Âl-i Selçuk’un 83 üncü sahifesinde -aynen ibare ile- şu tafsilat mevcuttur: İki ay kadar muhasara uzandığı cihetle bir gün Sultan buyurdu ki: “Çerinin mübarizleri (teke tek savaşan askerleri) ve bahadırları cenk-i sultani kalalar ve yayı oku gürz ve sinanı (mızrağı) yerine istimal edip tir-bârân (yağmur gibi) edeler ve mecal ve aman vermeyeler ki hiçbir Frenk bârû-yi şer katından (düşman kale surlarından) çeriye (askere) nazar edebile… Çünkü çavuşlar bu fermanın nidasını asâkir-i mecâmi-‘i sâmi’îne (işiten bütün askerlere) eriştireler. Hemen sâat-i hisarın havali ve etrafında şol nerdibanları (merdivenleri) bârû (sur) üzerine kuralar. Ol kimesne ki dilaverlik (yiğitlik, kahramanlık) edip burca çıktı “Hüsameddin Yavlak” Arslan adlı Konya sipahilerinden Salur boyundandı. Kılıcı ve çevkalı ve eskı birle bârû (sur) üzerine çıkıp peleng (kaplan) gibi seğirdip kendözünü (kendisini) Frenk arasına bıraktı. Ve Frenklerden birkaç neferi cehennem sakarına gönderdi. Ardınca dilber ve bahadırlar her taraftan burca çıkıp şehre girdiler. Frenklerin kalanı dahi terk-i karar edip firar yolunu tuttu. Ve cün çerinin kalanı dahi ol hâleti müşahede kıldılar her burç ve bedenden ki her birisi bir pulat (çelik) dağ gibiydi. Kementler atıp çıktılar ve yoldaşların dahi yukarı çektiler ve Sultanın sancağını yukarı çıkarıp hisarın kalesinde dikdiler ve ne miktar çeri ki içeri girdiler. Gürz ve kupal (demir topuz) ve çomak (baş kısmı ağır sopa) ve nacak (balta) birle ve bila-tekin birle ol melâîni (lanetlenmişleri) kahredip öldürdüler. Ve kapıları açtılar. Çerinin kalanı dahi şehre girdi. İntiha (bitti). 608/1211’de kıbrıs Franklarından Kıbrıs Kralı Prens de Lusigeae tarafından Antalya zapt edilmiş ve 611/1214 tarihine kadar yani iki buçuk sene kadar bunların zîr-i idaresinde bulunmuş ise de İzzeddin Keykavus yediyle istirdad edilmiştir (geri alınmıştır). Buu Keykavus İzzeddin lakabıyla mukalleb olup kendisi şair idi. Sanayi-‘i nefiseye de (güzel sanatlara da) meyli ziyade idi. Kabri Sivas’ta inşa etttirdiği Dârü’ş-şifâ derûnundadır.
İzzeddin Keykavus Evvel yerine ortanca kardeşi Alaaddin Keykubad sultan oldu 617/1220. Bunun ilk işi Kalaburus denilen fethinden sonra Alaiyye tesmiye edilen kaleyi almak idi. Alaiyye’den sonra Antalya üzerine sefer açıldı. Yolda giderken bir dere içinde bulunan Alara Kalesi’de zapt ve Antalya’da kışı geçirdiğini Türk Tarihi yazıyor.
Bu Alaaddin devr-i saltanatında ser-leşker Mübarizeddin Ertokuş Bey sahili takip ederek şarka doğru Antalya ordusuyla hareket etmiş ve o hengamda kırk kadar kale fethedilmiştir. Bu fütuhattan sonra Alaaddin yine Antalya’ya avdet edip fasl-ı hazan ve zemistanı tâ bahar mevsimi vusulüne değin îş u ışretle müstağrak buyurmuştur.
Süleyman Fikri Erten, Antalya Livası Tarihi, Matbaa-i Âmire, İstanbul, 1338/1919, s. 44-46.