Makalemiz, 15 Ocak ve 22 Ocak 2025 tarihlerinde “Antalya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Azası Mehmet Remzi Büyüközer'in Antalya Milletvekili Mehmet Rasih Kaplan ile Alakalı Yazısı” başlığı ile yayınlanan köşe yazılarındaki Mehmet Rasih Kaplan’ın katıldığı konferanstaki konuşması üzerinedir. Mehmet Rasih Kaplan’ın yaptığı konuşmadaki önemli kesitler şöyledir:
“…Ben tarih kitapları arasında hepinizin gördüğü bir iz üzerinde, hepinizin nazarı dikkatinizi celbedeceğim:
Şu karşıki dağların arkasında Finike’nin Kumluca nahiyesinde bir nehir vardır. Şimdiki adı Alakır’dır. Bu nehrin menbaının başladığı yerde Arkanda kasabası harabesi vardır. Bilhassa kelime üzerinde nazarı dikkatinizi celbederim. O şehrin adı Arkanda. Yine tarihçilerin tespitine göre Alakır Çayı’nın eski adı da Arkandos’tur. “Arkanda” kelimesinin sonuna gelen “A” eki Romalılar tarafından ve nehrin aldığı adın (ki Arkandos’tur) sonundaki “os” eki de eski Yunanlılar tarafından verilmiştir. Yunanca değildir, çünkü kelimenin aslı “Arıkent” dir.
Türkistan civarındaki Taşkent ne ise bu da öz Türkçe olarak “Arıkent”tir. Hep biliyoruz ki “kent”, şehir, kasaba manasınadır. “Arı” adı da temiz demektir. Görüyorsunuz ki kelime Türkçe’dir. İtiraz kabul etmez vuzuhtadır. Romalılardan, Yunanlılardan evvel bu kasabayı kuran da Türklerdir. Romalılar kasabayı “Arkanda” yapmış, Yunanlılar da şehire “Arkandos” demişlerdir.
İkinci tarihi iz karşınızdaki büyük dağ “Bey Dağı”dır. Bütün eski tarihlerde adı Solima’dır. Orada oturanların eski adı Solimlerdir. Türkler arasında Solim çok kullanılan insan adıdır. Bu da gösterir ki bu kısımda Yunanlılardan, Romalılardan evvel Türkler oturmuşlardır.
Zihnimizde bir sual teşekkül edebilir: “Bugün yurdumuzun sahibiyiz. Neden maziye inerek tarihi vesikaları arayalım?”
Arkadaşlar! Sözüme başlarken arzettiğim gibi asırlardan beri devam eden Türk tarihini bozmaya, bertaraf etmeye çalışan yüzlerce millet var. Onlara karşı hakikatı tebarüz ettirmek, yurdumuz üzerindeki hakkımızın, irtibatımızın ne kadar köklü ve esaslı olduğunu meydana çıkarmak en büyük vazifemiz, gayemizdir. Bir gün gelecek ki ufak hadiselerin büyük neticelerini toplayacağız. Nasıl ki asırlarca yapılan propagandalar neticesi yüz elli seneden beri dünyayı aleyhimize çevrilmiş gördük. Lehimizdeki hakikatler daima tahrif edildi, şark medeniyeti İran’a mal edildi, “edebiyat namına ne varsa İran’dan geliyor” denildi. Bu müessif netice, asırlarca devam eden ihmallerin neticesidir. Arkadaşlar! Bu neticeleri göz önünde tutarak ilmî tetkiklerimizle milletimizin medeniyette de ne kadar eski olduğunu bütün milletlere itirazsız kabul ettireceğiz ve ilmî sahadaki mücadelemizi de muhakkak zaferle neticelendireceğiz. Bu bizim için borçtur.
Arkadaşlar!
Bey Dağı’nın, Solima Dağı’nın Finike üzerinden geçerek Kaş’a doğru bir imtidadı vadır. O uzanış Karakös Dağı adını alıyor. Karakös, Türklerde bir nevi oyun adıdır ve “Kara” kelimesine nazaran dağı bu çok eski adı Türkçe midir, yoksa başka kökten mi gelmiştir? Tetkikini arkadaşlardan rica ederim.
Atatürk ilk defa (1)930’da Antalya’yı teşrif etmişlerdir. O zaman bu mevzu etrafından haylice meşgul oldular idi. Mevzumuz üzerinde yaptıkları tetkikler nazarı dikkati celbedecek ehemmiyette idi. Vilayetimizin bütün sahası Türk aşiretlerinin kurduğu yerlere verdiği kendi beyleri adları ile doludur.
Mesela Bey Dağı’nın şu eteğinde “Ağva” vardır. Körfezin içindedir. Vakti ile bizim yazılarımızda “Ağva”, “Ağıva” şeklinde girmiştir, Ağva şeklinde konuşuruz. Tarihi açarsanız görürsünüz ki Oğuzhan’ın “Ağva” adlı bir oğlu vardır. Ağva, tamamen Türk adıdır. Eski tarihçiler de “Ava” şeklinde yazmışlardır. Beydağı’nın üzerini tahlil ederseniz Eğdir, Kardıç, Beğiçi (Beğiş) Salor gibi tamamen eski Türk oymaklarının adlarını taşıyan yerler bulursunuz. Bu sahalar çok zamandan beri Türkündür. Türk buraya adını, şanını, her şeyini vermiştir. Daha Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmadan evvel 1930 yılında Atatürk’ün buraya il teşriflerinde bu mevzu etrafında yaptıklarını arz ettiğim tetkikle bize Antalyamızın tarihi üzerinde araştırmalar yapmak için ödev verdiler ve bize bu çığırı açtılar. Müze Müdürümüz Fikri, Antalya Tarihi adıyla başladığı tarihin bilhassa ikinci cildinde kıymetli tetkiler yaptılar, kendilerine minnettarız. Bu yerlerde çok zamandan beri hükümran olduğumuzu ispat edecek izleri ve vesikaları aramak üzere arkadaşlarımı Halkevi’nin muhtelif kolları ile bir araya toplanmaya davet ediyorum. (Devamı var. Konferans metni için Ramazan Ekin beye teşekkür ederim.)
