Elmalılı’nın, Diyanet İşleri Reisliği ve Diyanet İşleri Reisleri ile yaptığı mektuplaşmaları, Mehmet Akif’in Kur’ân-ı Kerîm’in meâli için, kendisinin de tefsir için 25 Ekim 1925 tarihinde imzaladıkları sözleşme sonrasına aittir. İlk mektup Diyanet İşleri Reisliği’nden gönderilen 28 Aralık 1925 tarihli, son mektup Elmalılı’nın vefatından yaklaşık dört ay önce Şerafettin Yaltkaya tarafından gönderilen 19 Ocak 1942 tarihlidir. Kayıp olan mektuplarda göz önüne alındığında dönemin şartları dahilinde, Elmalılı ile Diyanet İşleri Reisliği arasında yoğun bir mektup trafiği yaşanmış, bu mektupların çoğu Akseki tarafından yazılmıştır.
Aksekili’nin Ekim 1940 tarihli mektubunda ifade ettiği: “…4 Saferu’l-hayr 1359 (13 Şubat 1940) tarihli çok kıymetli cevab-nâmenizi aldım ve dikkatle okudum..” 13 Şubat 1940 tarihli mektup; Elmalılı’nın mektubunda dile getirdiği: “ 20/7/1932 tarihli mektubunuzun dest-i hakîrâneme vusulü bugün 29/7 Perşembe kâbil olabildi…” 20 Temmuz 1932 tarihli mektup; yine Alseki’nin Temmuz 1940 tarihli mektubunda; “Rahmeten li’l-‘âlemîn hakkında ki sihir meselesini esâsından kabul etmeyenlerde var demek eğer bir mahcûbiyyet ise bendeniz bunu iftihârla kabul ediyorum. Çünkü efendimize en son yazdığım mektup bu mesele hakkında idi.” İfadelerinden “sihir meselesi”nin geçtiği mektup tespit edebildiğimiz kayıp mektuplardır. Tespit edemediğimiz kayıp mektupların da olması ihtimal dahilindedir.
Diyanet İşleri Reisliği, hükümetin “Türkçe İbadet” konusunda kullanılmak üzere basılmasını acilen istediği meâli Elmalılı’dan alabilmek için baskılarını arttırmış, sözleşmede “tefsir ve meâlin birlikte basılması şartı” açıkça belirtildiği halde, meâlin müstakil olarak basılacağını, tefsirin daha sonraya kalacağını Elmalılı’ya tebliğ etmiştir. Elmalılı ise sözleşmenin feshini dahi göze alarak, kesinlikle buna müsaade etmeyeceğini bildirmiştir. Ayrıca Elmalılı’nın mektubunda; “…eser bitmeden evvel tab’ı cihetine gidilmemek mukarrarât-i esâsiyeden olduğu halde…” ve tefsirin mukaddimesindeki; “Tefsir sûre-i Furkan’a geldikten sonra idi ki meâlin tahririni deruhte etmiştim. Arzu ederdim ki bitmeden tab’a verilmesin. Lâkin hitâma ermeden basılmasında isti’câl edildi” açıklamalarından rızası dışında meâl-tefsirin baskısına başlanıldığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca Elmalılı mektubunda;”… mükaddimede dediğim gibi mümkün olabildiği kadar aslına sâdık kalmak maksadını güderen ‘arî üslûb ile değil hitâbet üslûbunda yazabildiğim ve onda muvaffak olduğumu zan ettiğim meâllerini ve te’sir ve te’villeri me’hazlarıyle bir mukâyese zahmetini ihtiyâr etmeksizin pek basit olan ve her te’lifte müellifine bağlanması lazım gelen ifâde hususiyetlerine ilişmek suretiyle formaları tekrar tekrar mutâla’a edilmek üzere i’âde buyurdunuz” şeklinde rahatsızlığını dile getirmesine rağmen Akseki’nin, meâl ve tefsirde yoğun bir şekilde devamlı düzeltmeler istemesi, “hâlâ Hanefî Mezhebi’ne mi uyacağız, İslam fıkhı dört mezhepten ibaret değildir” diyerek, talak, Hârût-Mârût, İskender Seddi, Hızır ve Mûsâ, Birinci Ad Kavmi, Rucûm-i şeyâtîn, cin ve diğer konularda Elmalılı’dan dört mezhep dışında fetva vererek bu konuları tefsirde halletmesini istemesi ve bu konularda ısrarcı olması, Elmalılı ile Akseki arasında gerginliklere ve küskünlüklere sebebiyet vermiştir. Elmalılı, her türlü zorlama ve baskıya karşı, Diyanet İşleri Reisliği ile yaptığı anlaşmanın, “İtikatta Ehl-i Sünnet, amelde Hanefî mezhebine riâyet edilecek” şeklindeki beşinci maddesi çerçevesinde çalışmasına tâviz vermeden devam etmiştir.
25 Ekim 1925 tarihinde Elmalılı ile birlikte Kur’ân-ı Kerîm meâlini yazmak üzere Diyanet İşleri Reisliği ile sözleşme imzalayan Akif, anlaşma tarihinden birkaç ay sonra Mısır’a gidip yerleşmiştir. Akif, Mısır’da yazdığı meâlleri, tefsirin içinde boş bırakılan meâl kısımlarına konulması için Elmalılı’ya göndermiştir. Fakat Akif, Şubat 1927 tarihine kadar sadece A’râf sûresini de yazdığı yedi buçuk cüzlük meâlleri göndermiş, gelişen olaylar karşısında aldığı karar gereği 1932 yılı Aralık ayında sözleşmesini feshedene kadar meâlle alâkalı herhangi bir çalışmasını Elmalılı’ya göndermemiştir.
Elmalılı’nın, Diyanet İşleri Reisliği ile yaptığı anlaşmayı feshederek daha rahat bir yolu tercih etmesi veya baskılardan bunalarak Akif gibi Mısır’a yerleşmesi her zaman mümkündür. Fakat o, toplumun içinde bulunduğu şartlarda “Türkçe meâl ve tefsir” gibi bir konunun ne kadar önemli olduğunu ve devletin uygulamaya koyduğu “Türkçe İbadet – Ana dilde İbadet” konusunun ancak bir Kur’ân-ı Kerîm meâliyle yapılabileceğini bildiğinden, on iki yıl gibi uzun süren, meşakkatli ve çok zorlu bir süreci her şeye katlanarak devam ettirmiş, başkalarının bu konuya müdahalesini de engellemeyi başarmıştır.
Elmalılı, madden ve mânen 1925 - 1938 yılları arası çok sıkıntılar yaşamasına, uzun süren baskılardan bunalmasına rağmen meâl ve tefsiri tamamlamıştır. Yalnız Elmalılı’nın üzerindeki baskılar ve hükümetin “Türkçe Kur’ân, Türkçe İbâdet” ısrarlarından dolayı acele edildiği ve arzu ettiği gibi bir meâl-tefsir yazmadığı/yazamadığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden olmalı ki Elmalılı, Diyanet İşleri Reisliği’ne yazdığı meâlden sonra, tamamen farklı olarak bir meâl daha kaleme almıştır.