Elmalılı’nın Prenses Abbas Halim Paşa’ya Mektubu
Kahire’de dünyaya gelen ve asıl adı Mehmed Abbas olan Abbas Halim Paşa, Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın dördüncü oğlu Halim Paşa’nın ikinci çocuğudur. İyi bir eğitim aldı. II. Abdülhamid döneminde devlet hizmetine girdi ve Şûrâ-yı Devlet âzâsı oldu. Bir yıl Bursa valiliği yaptıktan sonra Nâfia Nâzırlığı’na getirildi. İstanbul’u işgal eden İngilizler tarafından tutuklandı ve Malta’ya sürüldü. İki yıl sürgünden sonra İstanbul’a döndü. 1934 yılında Kahire’de vefat etti.
Şiir, edebiyat ve mûsikiden çok iyi anlayan Abbas Halim Paşa, İslâm-Türk seciye ve ahlâkının en güzel örneklerini şahsında toplamış, devrinde cömertlik ve hayırseverliğiyle tanınmıştır. Birçok gencin yurt dışında okumasına yardım etmiş, ilim, fikir ve sanat adamlarını korumuştur. Çocuklarının hocası olan Mehmed Âkif ile İstanbul'da başlayan dostluğu uzun yıllar sürmüş, Âkif onun daveti ile ömrünün son yıllarını Mısır'da geçirmiştir. Âkif "el-Uksurda" şiirini ona ithaf ettiği gibi, kendisine hitaben iki manzum tebrik ile "Arîza" isimli iki de manzume yazmıştır.[1]
Elmalılı’nın taziye mektubunu yazdığı ve Prenses-i Abbas Halim Paşa ünvanı ile anılan kişi Hatice hanımdır. Hatice hanım, Hidiv Tevfik Paşa’nın kızı, Abbas Halim Paşa’nın hanımıdır. Hatice hanım, Arapça Hatice Abbas Halim logolu kartvizitinin altına, Osmanlı Türkçesi “Derin teşekkürler” notunu yazarak Elmalılı’nın taziye mektubuna cevap göndermiştir. Söz konusu 12x9,5 cm ebatlarında ve Frank Smythson 133, New Bond St. London kabartma markalı beyaz mektup zarfının üzerinde latin harfleriyle “Bay Hamdi, İskender Paşa Mahallesi Aile Sokağı No:7 Fatih İstanbul” yazılıdır.[2]
Elmalılı ile yakından ilgilenen ve sık sık görüşen Abbas Halim Paşa, Elmalılı’yı yarım kalan İslam Hukuku Kâmusu eserinin hazırlaması için teşvik etmiş ve desteklemiştir. Elmalılı mektubunda Abbas Halim Paşa ile Yakacık Köşkü’ndeki görüşmelerinden bir hâtıra olarak bahsetmektedir.
Elmalılı, 29x23 cm. nohûdî çizgisiz kâğıdı ikiye katlayarak dört sahife hâline gelen mektubun iki sayfasına siyah mürekkeple ve ince talik hattı ile mektubunu yazmıştır. Taziye mektubunu yazmasının kendi ruhunun da ihtiyacı olduğunu, Abbas Halim Paşa’nın ruhuna yaşlı gözleriyle Fatihalar okuduğunu, iyi hâline şahit olduğunu ve hayır u hasenâtı ile defterinin kapanmayacağını ifâde edip, Hatice hanımın ömür ve âfiyetlerine duâ ederek mektubunu tamamlamaktadır. Söz konusu mektup şöyledir:
Hüve’l-Hayyu’l-Bâkî
Prenses Abbas Halim Paşa Hazretlerinin Huzûru Diyânetlerine
Emîre Hazretleri!
Cenâb-ı Hak sabr-ı cemîl ile sevâbınızı müzdâd buyursun. Dün bizlere yüreklerimizi yakan bir haber getirdiler. Abbas Halim Paşa Hazretleri fânilere vedâ’ edip rahmet-i Rahmân’a gitmiş dediler. Ben hıçkırdım gözlerim fışkırdı, derken hayatını hasenat ile geçirmiş olan o büyük hayır adamı rûhâniyetiyle yanımda tecelli etti, bir tecelli ki buradan azîmet sırasında kendisine son veda’ ettiğim Yakacık Köşkü’nün büyük salonunda kanaryalar ötüşürken köşede ki maksure penceresinden mermere âfâkına doğru semânın o hengâmında türlü renklere bürünmüş bambaşka bir letâfetle görünmüş olan o ruhnevâz manzarasına bakarak “ne güzel ne güzel her halde bu güzellik sırf bizim için olamaz” diye ilâhî güzellikleri mülâhazaya dalarak uhrevî mevzular konuşan sîmâsının şetâretiyle gevrek gevrek gülüyor ve gülerek bana “ağlamak iş değil hüner bundan ibret alıp vazifeyi yapmak o güzelliğe ermektir” diyordu.
Onun bu ihtarı üzerine kendime gelip gözlerimi sildim ruhuna Fâtihalar okuyup mağfiretine duâlar ettim ve ilk vazifelerimden biri hâki-pâyı devletinize arz-ı ta’ziyet olduğunu hatırladım. Gerçi size teselli verebilmek benim haddim değildir. Fakat bu benim kendi ruhumun bir ihtiyacı olan vazifemdir. Onun için huzur-ı ismetinize nasıl bir söz arz edebilirim? Diye düşündüm. Bu bab da Allah’ın emrinden Kur’ân’ın beyanından başka bir diyecek bulamadım. Allahu Teâlâ Kur’ân’ında meâlen şöyle buyuruyor: “Müjdeler o sâbirlere ki kendilerine bir musibet değdiği zaman, biz şüphesiz Allah’ınız ve hepimiz dönüp O’na gideceğiz derler. İşte onlar, Rablerinden salavât ve rahmet onlara, ve işte onlar o murada erenler.”
İsmet-penâh fi’l-vâki’ hayat umumiyetle bir yolculuktur. Müslümanlık, hakîkî dindârlıkta böyle bir Allah yolculuğudur. Paşa bu yolda selâmetle gitti emânetini Rabbine teslim etti, rahmetullâhi ‘aleyhi rahmeten vâsi’aten. Dâîleri o kanâ’attayım ki siz ber-hayât oldukça Paşa’nın defter-i a’mâli kapanmayacaktır. Sizin yüksek ruhunuz onun hicrânından gelen acıyı derinden duyarken onu sabr-ı cemîl ve hayr-ı cezîl karşılamasını bilecek ve evlâd u bendegânıza teselli halleri vererek merhum müşârun ileyhin ruhunu dâima şâd edecektir. Hemân Cenâb-ı Allah ömr ü âfiyetinizi müzdâd buyurup başka kederlerden mâsun ve mahfûz buyursun.
13 Şevval 1353 18 Kânûn-i Sânî 1935
Ed-Dâ’î İstanbul’da
Fatih’te İskenderpaşa Mahallesinde Orta Çeşmede Aile Sokağında Yedi
Numaralı Hanesinde Münzevî Elmalılı İmza Hamdî[3]