Sevgili hocam, hüsn-i hattın her tarzında yazısı olan hüner sahibi bir hattattı, lakin nesih hattında eli çok kuvvetli idi. Ders almaya başladığım yıllarda ikinci Kur’ân-ı Kerîm’ini Diyanet İşleri Başkanlığı’na yazmış ve bu Kur’ân-ı Kerîm bastırılmıştı. Yedi ayda tamamladığı bu Kur’ân-ı Kerîm Diyanet İşleri tarafından daha sonra da defalarca bastırıldı. Birinci Kur’ân-ı Kerîm’i de 1980 yılında bir yıl gibi kısa bir sürede yazmış, yazdığı bu Kur’ân-ı Kerîm’de 1983 yılında İstanbul’da baskısı yapılmıştı. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın “Kur’ân Okumaya Giriş” adlı çalışmasının yazılarını da hocam yazmıştı.
Sevgili hocamla haftada iki veya üç kez görüşme imkânımın imtiyazı hat sanatında hızla ilerlememizi sağladı. Memleketim olan Yalova’ya gittiğim dönemlerde, derslerimi posta yoluyla hocama gönderirdim. Hocamda, çıkartmalarını yaptığı derslerimi bendenize gönderirdi. Hocam, yazın memleketi olan Adıyaman’a giderse kısa bir süreliğine derslerimize ara verdiğimiz de olurdu. Adıyaman’da olduğu zamanlarda, hocamın geniş müsâmahası ve hoşgörüsüne sığınarak, nadiren de olsa meşklerimi postayla gönderdiğim de olurdu.
Hocamla haftada iki veya üç kez görüşmek, sık sık namaz vakitlerinde selamlaşmak muhabbetimizi ziyadeleştirmişti. Özelif Sitesi’ndeki ilk yılımızda, Özelif’teki gençlerin eğitim/öğretim faaliyetlerini yıllardır sürdüren Rahim Ay ağabeyimizin, görevi bize tevdi etmesiyle, yaz tatillerinde gençlerle iki/üç haftalığına kamp yaptığımız dönemlerde, hüsn-i hat meşkine ara vermek durumunda kalırdık. Hocamdan ve hüsn-i aşk meşkinden uzak kaldığım bu dönemlerde bir an önce hocamla görüşmek, gül yüzünü görmek ve kısa da olsa sohbet etmek, büyük bir ciddiyet ve muhabbetle hüsn-i hat meşk edişini seyretmek için gün sayardım.
Hat sanatında meşketmeye başladığımız 1985 yılı ve onu takip eden diğer yıllar, hat sanatının bilinmediği ve ilgi görmediği yıllar olduğundan, hocamın talebesi de bir elin parmakları kadar vardı/yoktu. Hocam, hat sanatının önemini anlatmak ve meşkedenini arttırmak amacıyla Ankara Beşevler’de merkezi bulunan Libya Kültür Derneği’nden gelen ders verme teklifini kabul etmişti. Haftanın belirli günleri ve belirli saatlerinde ders vermeye başladığı Libya Kültür Derneği’nde de derslere devam etmeye başladık. Ankara İlahiyat Fakültesi’nde, hocamızın Libya Kültür Derneği’nde hat sanatı dersi vermeye başladığını da ilan ettik. Fakülte’den birkaç arkadaşımız kayıtlarını yaptırdılar, lakin bir süre sonra derslere gelmemeye başladılar. Öğrenci azlığından dolayı hocamızın çok müteessir olarak dersleri iptal etmek durumunda kalması hâlen gözümün önündedir.
Hocamla hüsn-i hat meşkimiz İlahiyat Fakültesi yılları boyunca yoğun bir şekilde devam etmişti. Derslerimizin ilerlediği ve cümleleri bitirmemize az kaldığı bir dönemde, hocama dersimi göstermiş, hocam gerekli gördüğü konularda açıklamalar yapmış ve çıkartmalarını yazmıştı. Yine her zamanki gibi ders bitimi -rahatsız olmasını istemediğimi defalarca ifade etmeme rağmen- kapıya kadar uğurlamaya geldiği bir sırada; “Oğlum biraz bekleyiver” demiş, yazdığı ve yıllarca biriktirdiği hüsn-i hat müsveddelerinin hepsini, hak etmediğim ve layık olmadığım halde; “Oğlum! Bunlara sen layıksın” diyerek hediye edivermişti. Yılların göz nuru ve emeği olan, senelerdir özenle sakladığım farklı tarzlardaki hocamın bir çanta dolusu hüsn-i hat müsveddesi, benim için kıymet biçilemez büyük bir hâtıradır.
Sevgili hocam, bendenize icâzet verdiği gün de yine tevâzûnun ve mahviyetin zirvesindeydi. İcâzet eseri için esmâ-i hüsnâyı sülüs ve nesih tarzında yazmamı istemişti. Özenle yazmaya çalıştığım esmâ-i hüsnâ icâzet metnini hocama gösterdiğimde; “Mâşallah, sen beni de geçmişsin” diye iltifatta bulunmuş, icâzet metnini yazdıktan sonra da: “İnşâallah, nice talebeler yetiştirirsin ve nice eserler yazarsın. Kur’ân-ı Kerîm’de yaz, olur mu?” diye nasihat ve duâlarda bulunmuştu. Hocamızın duâlarının bereketiyle Türkiye’nin çeşitli illerinde ve yurtdışında câmi, mescid, türbe yazıları, çeşme, mezar taşı kitâbeleri, sayısız hüsn-i hat levhaları yazmak ve günümüze kadar on iki öğrencimize icâzet vermek nasip oldu. Rabbimiz, sağlık ve âfiyetle nice çalışmalar yapmayı ve nice talebeler yetiştirmeyi cümle hattatlarımız ile beraber bizlere de ikrâm eylesin. İnşâallah Kur’ân-ı Kerîm’de yazıp hocamızın arzusunu yerine getirmek nasip olur.
Hat sanatı kenarı olmayan bir umman olduğundan, hocamızın 12 Aralık 2013 yılında dâr-ı bekâya irtihâl eylemesinden sonra, yine merhum hattat Hamid Aytaç üstadımızdan icâzetli Hattat Ali Hüsrevoğlu hocamızla hüsn-i hat çalışmalarımıza devam ederek, kendisinden de icâzet almak nasip oldu hamdolsun. Ali Hüsrevoğlu hocamızla hüsn-i hat çalışmalarımız farklı alanlarda hâlen devam etmektedir.
Fahreddin hocamdan ders aldığım dönemlerde, oğlu Veysel Bilgiç, Abdurrahman Berzencî hocanın oğlu Salih Berzencî ve kayınbiraderim Kerem Büyüközer’de hocamdan ders alanlar arasındaydı ve hocam, üçünün de elinin gayet iyi olduğunu ve devam ederlerse kuvvetli birer hattat olacaklarını söylerdi. Oğlu Veysel Bilgiç icâzetini almış, Salih Berzencî yurtdışına yerleştiği için, Kerem Büyüközer’de farklı nedenlerden dolayı icâzetnâmelerini alamamışlardı. Ankara İlahiyat’ta yüksek lisans ve doktora yaptığım dönemlerde, Ankara’ya gittiğimde hocama da uğrardım. Bu tür ziyaretlerimin birisinde bizimle birlikte on kadar talebesine icâzet verdiğini söylemişlerdi.
Sevgili hocamı, zor zamanların büyük bir sanatkârı olarak, hüsn-i hat sanatını öğretmek için gösterdiği büyük emek, sabır ve sebatının yanında, tevâzusu, mahviyeti, güleryüzü ve her hâliyle örnek bir şahsiyet olmasından dolayı özlem, rahmet ve minnetle yâd ediyorum.