Geçenlerde düşündüm, hem kendimi düşündüm hem de yaşamı ve kendimin de bir üyesi olduğum İnsanoğlunu...
Üyesi olduğum İnsanoğlu diyorum çünkü; artık insan kendisini sürekli birşeye ayıran, sıfatlarla sınıflandıran, şekillerle damgalayan değişik bir yapıya dönüştü...
Adına insanoğlu denilen ,kendisini son derece özelleştirip bu dünyanın sadece kendisine ait olduğunu düşünen bir canlı oldu sanki insan...
Bilgisayar oyunununda kahramanlar seçip, seçtiğimiz kahramanla oynarız ya hani oyunu, mesela Street Fighter diye bir oyun vardı eskiden, atariciden çıkmadığımız, oyunu bitirebilmek için eve geç kaldığımız zamanların nedeniydi bu oyun.
Oyunda belirli güçlere sahip olan kahramanlar vardı, birisi çok iyi zıplar, bir diğeri büyü gönderebilir, bir diğeri dev gibi güçlüdür vesair vesaire...
Kahramanımızı seçer ve oyunu bitirmeye çalışırdık...
Bazen hayatı bu oyuna benzetiyorum...
Çeşitli insan tiplemelerine ayrılmış gibi geliyor bana insan...
Biz de bize sunulan kahramanı seçip oyuna başlıyor ve bitirmeye çalışıyoruz...
Belirli kalıplaşmış hedefler var oyunda...
Bunlardan bir tanesi Zengin olmak, bir diğeri başarılı olmak bir diğeri meşhur olmak, bir diğeri saygın ve itibarlı olmak bir diğeri en iyi olmak bir diğeri zirvede olmak...
Hedefi seçiyor ve başlıyoruz oynamaya...
Oyundaki hedefleri başarabilmek için ek güçlerimiz olması gerekiyor...
Zengin olmak istiyorsak, en çok para getiren işi seçmeliyiz mesela, meslek bize gösterilen hedefi tutturmak için ek bir güç olarak karşımıza çıkıyor oyunda...
Başarılı olmak için çok hırslı ve ihtiraslı olmak zorundayız mesela, kariyer basamaklarını öyle bir hızla çıkmalıyız ki arkadaşlarımızı geçmeliyiz, yeri geldiğinde dedikodularını yapmalı onların üstüne basmalıyız...
Meşhur olmak istiyorsak, çağın ve toplumun en çok beğendiğini yani popüler olanı hayatımıza katmalı,en iyi yerlerde görünmeli, kendimizi bir star zannetmeliyiz mesela...
Saygın görünmek istiyorsak, ideal olanı yakalamayız, mükemmel olan eşler olmalıyız, kadınsak aslında mahalle baskısının kadına verdiği toparlayıcılık ve yuvayı dişi kuş yaparı, erkeksek bir reis olmayı ve sanki bir limandan bir limana götürülmesi gereken bir gemi varmış gibi yaşamayı, yani kaptan rolünü sokmalıyız oyuna...
Zirvede olmak istiyorsak, en iyi olmak zorundayız, bir şeyi yapıyorsak onda tek olmalıyız, en iyi biz olmalıyız...En iyi biziz..Bizden daha iyisi olmamalı...Tek olmalıyız...
Oyun bittiğinde şöyle bir yazı çıkıyor,sen en iyisin, sen en meşhursun, sen en saygınsın, sen en iyi eşsin, sen en zirvedesin...
Kendimizi iyi hissediyoruz, sonra oyun bitiyor, tıpkı Atariciden çıkar gibi bir gün hayattan da çıkıyoruz...
Ama bir şeyler eksik ,bir şey yok, içimizde hissediyoruz söyleyemiyoruz, eksik kalıyor birşey...
Ne kadar kazansak ta oyunu,bir şey eksik...
Sonra dönüp bakıyoruz oyuna;
Oyunda bir hedef eksik...
Mutlu Olmak yok oyunda...
Mutlu olmak hedefini koymamışlar...
Artık oyundan sıkılıyoruz, oynamak istemiyoruz...
Sonra yeni oyunlar geliyor, oyunun içinde yeni hedefler...
Oyunun yeni sürümlerini de bitiriyoruz...Onda da en iyi oluyoruz...
Yine mutluluk yok...
Sonra yeni oyunlar, yeni hedefler...
Sonra mı koskoca bir hiç...
Bakıyorsun hayat gelip geçmiş, jetonlarımız tükenmiş...
Bir Jeton daha diyorsun, bir jeton daha...
Atarici Jeton bitti diyor...
Bir daha oynamak istiyorum Oyunu...Bir jeton daha ne olur diyoruz...
Ama unutmuşuz...
İşte o son Jeton, satın alınamayan ve geri çevirelemeyen zamanın ta kendisiymiş...
Aslında biliyoruz...
Ama oynamaya devam ediyoruz...