Ayaklarım batıyordu taşlara, ve her attığım adım da garç gurç diye sesler çıkarıyordu taşlar, taşların bir senfonisi vardı aslında, irili ufaklı milyonlarca taş, şekilsiz ve rengarenk bir şekilde upuzun yayılmış, ben adım attıkça her birisi ayrı bir enstrümana dönüşüyordu.
Bazen kafamı denize çeviriyor rüzgarı hissediyor sonra yine adımlarıma bakarak yürümeye devam ediyordum.
Epey ilerlemiştim, kimselerin olmadığı bu sahil kasabasında kışın verdiği yalnızlığın ve sakinliğin tadını çıkarıyordum.
Kasabanın sahili de benimle beraber aynı yorgunluğu atıyordu sanki. Etrafıma baktıkça her şey bir insana dönüşüyordu.
Önce yırtılmış bir şemsiye demiri gözüme çarptı, taşların arasına dikilmiş demiri paslanmış bir yalnızlığın izlerini taşıyordu ve hemen yanında parçalanmış ancak iskeleti kalmış bir şezlong kalıntısı gördüm.
Çürümüş tahtaları yaz vakti üzerinde neşe ve sevinçle yatan insanlara nerdesiniz diye serzenişte bulunuyordu sanki.
Devam ettim yürümeye, oyuncak bir kamyon kalıntısı gördüm sonra, kim bilir hangi çocuğun oynamaktan sıkılıp bıraktığı ve tatile gelen diğer bir çocuğun onu bulup sevindiği bir zamana temelleniyordu bu kamyon.
Devam ettim yürümeye, çok seviyordum kış vakti sahilde yürümeyi, montumun fermuarını çekip yakalarını kaldırınca boynuma gelen sıcaklık garip bir güç veriyordu bana.
Daha da ilerlemek istiyor,uzakta yanan lambaya daha da yaklaşmak istiyordum.
Evet o ana göre en uzakta bir lamba yanıyordu, sarı ışığı gecenin karanlığından faydalanıp yuvasından fırlayıp çıkıyor,dalgalara doğru ısrarla uzanıyordu.
Kaldığım otele dönmek zaten olası birşeydi, iki gündür zaten bunu yapıyordum, biraz soluk almak ve kendimle kalmak istediğim bir zamanda geçip giden iki günde hep aynı şeyleri yapmak ta bunaltıyordu aslında beni o yüzden en uzaktaki lambaya kadar gitmeli ve artık oradan otele dönmeliydim bugün.
Devam ettim, yürüdüm, hava iyice kararmıştı, artık taşların rengi seçilmiyor, bütün taşlar bir gece aynası gibi beyaz fakat göz almayan bir ışıkta buluşuyorlardı.
Kafamı kaldırdım ve sarı lambanın giderek büyüdüğünü gördüm...
Yavaş yavaş ışık büyüyor ve hayal dünyamdan gerçek dünyama doğru girmeye başlıyordu. Az önce yuvasından çıkıp fırlayan bir nehre benzerken şimdi yavaş yavaş düpedüz insanları aydınlatmaya yarayan bir lambaya dönüşüyordu.
Birden mumun dibine ışık vermeyeceğinden yola çıkarak, bu lambanında dibine ışık vermeyeceğini düşünmüştüm.
Çünkü lambanın dibinde bir kulube vardı, uzaktan görünmese de yanına gelince görebileceğiniz bir kulubeydi bu... Bahçeli ve küçük denebilecek bir kulubeydi, rüzgara dönük olan yerleri taştan, arka kısımları ahşaptandı. İçimdeki ürpertiye hakim olamıyor ancak ne olduğunu da merak etmeden duramıyordum.
Birden hoppppp hoppp diye bir ses yükseldi, ardından bir köpek havlamaya başladı.
İyice korkmuştum, acaba özel bir mülkiyete izinsiz bir girişmi yapmıştım derken bir ışık daha yandı, evin bahçesinin çitlerini görmüştüm ve hala dışarıda olduğum için sevindim...
Yaşlı bir adam ve köpeği, acaba Hollywood filmlerini çok izlemiştim de şimdi bilinç altına yerleşen bazı izler beni gerçek hayatta buluyor mu diye düşünürken...
Buyrun dedi adam...
Ben ilerideki otelde kalıyorum, sahilden yürürken yolun nasıl geçtiğini anlamadım ve bir ışık gördüm, belki buralarda görmem gereken başka yerler de vardır dedim ve ışığa doğru ilerledim, kötü bir niyetim yok sadece keşifçi bir ruh halimdeyim diyelim...
Adam iki defa öksürdü, sonra köpeği bağladı ve daha arkası dönükken konuşmaya başladı;
Burası Fener klubesidir, aha şu uzakta duran feneri görüyor musun, oraya kontrol ederim ben arada, sonra gelir burada dinlenirim. Ben olmasam o burundan geçen bütün gemiler gece birbirine çarpar, bana bu dedemden kalmıştır, dedemden de babama kalmış, benden kimseye kalmayacak, torunlar şehirde... dedi ve tekrar öksürdü...Çayım olsa verirdim, vaktin varsa otur, bir daha demlerim...
Yok usta dedim, saati baya ilerletmişim, ne faydalı bir iştir bu fener bekçiliği dedim, yani sen olmasan bütün gemiler birbirine ya da kayalara çarpar öyle mi...
Evet dedi, bir keresinde 2 hafta bozulduydu bu...Sene 85 ler falan kaza oldu burada... Gemi 1 ay bekledi burada sonra gelip aldılar mürettebatı...
Peki ustacım uğurlar olsun sana iyi nöbetler dedim...
Sağol sağol dedi iki defa...
Dönerken çok düşündüm...
Bir fener klubesinde geçen bir ömrü düşündüm...
Nasıl geçer, insan ne yapar, hiç sıkılmaz mı...
Derin bir yalnızlığın içinde kalabalıklaşmak ta zorlanmaz mı...
Otele geldim...Uyumuşum...
Sabaha kadar fenerler gördüm rüyamda...Yeşil kırmızı sarı...Denizlerden geçtim, fenerleri görüp yol değiştirdim, bir ara bir fenere çarptım, kendim yakmaya çalıştım,başkaları benim yüzümden kaza yapacak diye üzüldüm...
Sonra uyandım...Sabah olmuş...Tekrar gittim oraya...
Kimse yoktu...