Bugün 10 Kasım. Atatürk’ü Anma Günü ve Atatürk Haftası’nın başlangıcı…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, dünya tarihine eşi, emsali olmayan bir destan yazdıran, siyasi ve askeri bir deha olduğunu tüm dünyanın kabul ettiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ahirete intikal edişinin 85’inci yıldönümü…
84 yıldır olduğu gibi bu yıl da Türk Milleti’nin Ulu Önderi, yurdun her köşesinde çeşitli etkinliklerle anılacak, yad edilecek. Minnet ve şükranlar bir kez daha tekrarlanacak…
Öncesine yaşım elvermiyor ancak 1970’li yıllardan sonrasını net hatırlıyorum; Bu ülkede Atatürk sevgisi hiçbir zaman eksik olmadı, olmayacak. Kim ne derse desin, kim siyaset adına istismar ederse etsin ve hangi yıkıcı propagandayı yaparlarsa yapsınlar bu ülkede Gazi Mustafa Kemal’i samimiyetle seven milyonlarca insan var ve var olmaya da devam edecek. Hiçbir güç bu sevgiyi onların kalbinden söküp atmaya yetmedi, yetmeyecek. Aksine, onlar karalamaya çalıştıkça Atatürk sevgisi daha da büyüyecek…
Yukarıdaki cümlede ‘samimi’ kelimesini özellikle kullandım. Çünkü Anadolu insanı Ata’sını hesapsız sever. Yanında yöresinde, önünde arkasında herhangi bir şey aramaz. Çünkü Anadolu insanı Atatürk’ü emellerine alet etmez, bundan nemalanmaz, zırh, kalkan olarak kullanmaz. Oysa günümüzde bunların tam tersini yapan bir güruh var. Hepimiz görüyoruz/biliyoruz. Kurtuluş destanını yazan Başkomutan’ı siyasetine basamak yapmak isteyenlerle, Atatürk sevgisini tekeline almaya kalkanlarla, baştan sona yanlış anladıkları Atatürk devrim ve ilkelerini öne sürerek mütedeyyin Anadolu insanını hakir gören, ötekileştiren yobazlarla her gün karşılaşıyoruz. Atatürk’ü sevmeyi sadece slogandan ibaret sayan, Atatürkçülüğü sadece seküler yaşam tarzlarıyla eşleştiren bu güruha rağmen yüreklerdeki Atatürk sevgisi çığ gibi büyüyor…
Çünkü o hakir gördükleri Anadolu insanı, gerçek sevginin anlamaktan geçtiğini biliyor. Gerçek sevginin Atatürk’ü ‘putlaştırmak’ değil, O’nun fikirlerini kavramak ve onun işaret ettiği yoldan gitmekle olduğunun farkında. Ulu Önder’in, “Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kafidir” sözünü bir kez daha hatırlamamız gerek. Her 10 Kasım’da Atatürk’ün tüm sevenlerinin hatırlaması gerek. Çünkü bu söz aslında onun yapmak istediği, yaptığı ve kimi zaman yapamadığı her şeyi içinde barındırıyor. Atatürk’ün vefat etmesi sonucu tüm Türk Milleti büyük bir hüzün duymuştur. Böylesine tarihe mal olmuş bir değerin kaybı elbette ki hüzün yaratacaktır. Evet, elbette 10 Kasım hüzünlü bir gündür. Ancak 10 Kasım bir matem günü değildir. Tam aksine, Atatürk’ü hiçbir şekilde görememiş kişilerin Atatürk’ü anlama günüdür. Onu anlamamız ise sadece onu ölümsüzleştirmez. Aynı zamanda Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ni de ölümsüzleştirir.
Bu noktada Atatürk’ün bir başka sözünü daha hatırlatmakta yarar var; “İki Mustafa Kemal var. Biri ben, fert olan, fani Mustafa Kemal… İkinci Mustafa Kemal’den ise sadece “biz” diye bahsedebilirim. Yani sizler. Çalışan köylü, uyanık, münevver, milliyetperver vatandaşlar. İşte o Mustafa Kemal ölmez…”
Bu nedenle, Atatürk ve silah arkadaşlarının liderliğinde kurulan bu Cumhuriyetin bireyleri olarak, 10 Kasımları aynı zamanda bir vicdani hesaplaşma günü de yapmamız gerekiyor. Atatürk’ü ne kadar anladık, ne kadar onun hedeflerine ulaştık? Böylelikle, fani Mustafa Kemal’in ölüm günü hüznünü yaşarken ikinci Mustafa Kemal’in ölümsüzlüğünü kutlayabiliriz.