Örümcekler ağlarını beslenmek için örer. Uygun bir yere hızlı bir şekilde örülen ağla avlarını bekler. Yapışkan ağın üzerine çıkan sinek, böcek ne varsa artık kurtuluşu yoktur. Ağ sahibi ya anında yer ya da sarmalayıp zulasına koyar daha sonra yemek için. Ve yeni avları beklemeye başlar. Döngü böyle devam eder gider…
Günümüzde giderek çılgınlık boyutuna ulaşan dijital gelişmeleri işte bu örümcek ağlarına benzetiyorum. Dijital ağlarla çepeçevre sarılmış durumdayız. Baş döndürücü hızla ilerleyen teknoloji aklımızı başımızdan öylesine almış ki, artık her şeyin ‘akıllı’sını arıyoruz. Akıllı telefonlar, akıllı TV’ler, bilgisayar, buzdolabı, çamaşır makinası, klima, fritöz, ocak vs. Hepsi ama hepsinde önceliğimiz ‘akıllı’ olması…
Akıllı cihazların hayatımıza girmesiyle birlikte aklımızı kaybettik adeta. İçimize öyle işlemişler ki, onlarsız bir anı düşünemiyoruz bile. Olsa ki telefonumuzu bir yerde unutsak, aklımız gidiyor, dünyamız kararıyor, ne yapacağımızı şaşırıyoruz. İnternetimiz kesilse paniğe kapılıyor, TV’miz arızalansa sabahı dar ediyoruz. Sabah yüzümüzü yıkamadan telefonlara sarılıp maillerimizi kontrol ediyoruz.
Bizi unutmayan makinalarla çevriliyiz. Nereye gittiğimizi, ne yediğimizi, ne izlemek istediğimizi, ne almak istediğimizi tahmin eden ‘yapay zekalar’la çevriliyiz. Akıllı TV’nizin yanında konuştuğumuz konu 3-5 dakika sonra reklam olarak karşınıza geliyor. Bugün dünyanın en büyük şirketleri, büyük data şirketleriyle çalışıyor. Kullandığımız akıllı telefonlar, bilgisayarlar, elektronik aletlerle insanoğluna ait tüm veriler toplanıyor ve bu ekonomiye dönüştürülüyor. Dünyada 4 milyardan, Türkiye’de ise 60 milyondan fazla insan internet kullanıyor. Dijital teknoloji ile insanoğlunun dataları toplanıyor ve ortaya yeni nesil bir insan yapısı çıkıyor.
Farkındasınız değil mi, giderek daha fazla robotlaşıyoruz…
Böylesine her şeyin tahmin edilebilmeye çalışıldığı bir dünyada mahremiyet ve özgür iradeden söz etmek mümkün mü ?
Her anımız izleniyor, gözleniyor…
Öyle bir sarmaldayız ki, örümcek ağı misali çırpındıkça daha da yapışıyoruz ağa. Dahası, ağa yapışabilmek için üstüne bir de para ödüyoruz. Bütçemizin aslan payını dijital ağlara yatırıyoruz.
Maaş elimize geçer geçmez önce telefon, internet, TV faturalarımızı ödüyoruz.
Ekmeksiz olur ama internetsiz, telefonsuz olmaz zira…
Dijital şirketler de bunun farkında ki, istedikleri fiyatı dayıyorlar. Hangi yana dönsek aynı dayatmayla karşı karşıya kalıyoruz…
Eski beyaz eşyalarımızı ‘akıllı’ olanlarıyla değiştiriyoruz.
Varsın borcumuz kabarsın ama alet edevatımız ‘akıllı’ olsun diye…
Onlar akıllandıkça biz aklımızı yitiriyoruz vesselam…
Dijital dünyada ilişkilerimizde bu yönde ilerliyor. Aşklar sosyal medyalarda filizleniyor, ticaret dijital platformlarda yapılıyor. Sevinçler, hüzünler, kutlamalar, kavgalar her şey ama her şey dijital ağlar kapsamında gerçekleştiriliyor.
Bilim-kurgu filmlerinde insanlığın başına bela olan yapay zekalar, günümüz dünyasını ele geçirmeye başladı bile. Filmlere yansıyan korkularımız hızla gerçeğe dönüşüyor.
Dijital dünyadaki bu hızlı gelişme kimileri için çağın gereği, eğlenceli ve cazip görünse de şahsen beni ürkütüyor.
Bazen, keşke bir şeyler olsa bir anda tüm bu teknoloji ortadan yok olsa diyorum. Eski lambalı radyolara, çatı antenli TV’lere, çevirmeli telefonlara geri dönebilsek diyorum.
Keşke…