İlk kez 2010 yılında tanıştık YÖREX’le. Yani Yöresel Ürünler Fuarı’yla. Antalya Ticaret Borsası’nın hayatımıza dahil ettiği YÖREX, daha ilkinden itibaren çok tutuldu, çok sevildi. İlk günlerde bazı kesimlerce ‘lokal bir etkinlik’ olarak görülse de, bu önyargıyı kısa sürede tersine çevirdi. Öyle ki, birkaç yıl içinde Türkiye’nin en sevilen fuarı oldu. Bu sadece bizim hissiyatımız değil, rakamlar da söylediğimizin kanıtı. 2010 yılında gerçekleştirilen YÖREX’in ziyaretçi sayısı 24 bin 609. Pandemi molası sonrasında gerçekleştirilen 2021’deki 11’inci YÖREX’i ise 342 bin 496 kişi ziyaret etti…
Bu süreçte ikinci molasını TOBB seçimleri vs. gibi bir takım nedenlerle geçen yıl veren YÖREX’in 12’incisi 2 Kasım’da başlıyor. Fikir babası ATB Başkanı Ali Çandır’ın öncülüğünde, paydaşlarının katkılarıyla her yıl ziyaretçi sayısıyla, etki alanıyla katlanarak büyüyen YÖREX artık 12 yaşında. Başlangıcında, ‘Lokal bir etkinlik’ gözüyle bakılan, ‘uzun soluklu olmayacağı’ düşünülen fuar, bu önyargılara inat gelişimini, büyümesini sürdürüyor.
Peki geçmişi çok daha gerilere dayanan, çok daha büyük maliyetlerle hazırlanan onca fuar varken YÖREX niye bu kadar seviliyor, niye böylesine hızla büyüyor?
Aslında bu soruların yanıtını, her yıl fuarı büyük bir keyifle dolaşan, benim gibi yıllar içinde müptelası olanlar biliyor ama ben bir kez daha dilim döndüğünce anlatmaya çalışayım.
Malum, yöresel ürün demek, bir bölgeye ait olan ürünler ile üretilen çeşitli yiyecek-içecek, el emeği göz nuru eserler vs. demek. Ancak bunlar sadece birer damak keyfi, lezzet malzemesi olarak algılanmamalı. ATB Başkanı Çandır’ın da dediği gibi bu ürünler aynı zamanda bulundukları coğrafyanın tarihi ayrıcalıklarını, uygarlık birikimini ve sosyal zenginliğini anlatan hikayelere sahip ürünler. Yani yöresel ürünlerin kendine ve yöresine has bir değeri, bir ruhu, bir özü, bir kimliği mevcut. Medeniyetlerin beşiği Anadolu’da binlerce yıldan bugünlere ulaşabilen sayısız yöresel ürün bulunuyor. Hepimiz çocukluk, gençlik dönemlerimizden biliriz. Analarımızın elinden tattığımız nice lezzetler vardır ‘yöresel’ diye tanımlayabileceğimiz. 7 bölge 81 ilin her birinde ayrı bir lezzet, ayrı bir güzellik bulmak mümkündür ülkemizde. Ancak böylesine geniş bir potansiyele rağmen bunu nemaya dönüştürememişiz bugüne kadar. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesi, Avrupa, yöresel ürünlerden milyarlarca dolar kazanırken, bizim onlardan çok daha kaliteli nice ürünlerimiz hep kendi coğrafyalarında sıkışıp kalmış.
İşte ilki 2010 yılında yapılan ve 2 Kasım’da 12’incisi yapılacak olan YÖREX, bu lokal kalmış ürünlerimizin ulusal ve uluslararası alanda farkındalığı noktasında önemli bir misyon üstlendi. ilk YÖREX’te ülkemizdeki coğrafi işaretli ürün sayısı 109 iken bugün rakam 1481’e ulaşmış durumda. Başkan Çandır’ın ifadesine göre 605 ürün başvuru aşamasında, bir bu kadar ürün için de çalışmalar sürüyor. Yani tescilli ürün sayımız çığ gibi artıyor…
YÖREX’i diğer fuarlardan ayıran bir başka ve bana göre en önemli özelliği de yöresel ürünler vasıtasıyla Türkiye’yi buluşturuyor olması. Fuarı dolaşırken bir Anadolu turuna çıkmış hissine kapılıyorsunuz. Çünkü tüm Anadolu burada sadece yöresel ürünleriyle değil kültürleriyle de bir araya geliyor. Daha önceleri yazdığım yazıların birinde, “Ben bu fuara adım attığımda sanki doğduğum kente girmiş gibi hissediyorum. Her köşe başında tanıdık bir yüz karşıma çıkacakmış duygusuna kapılıyorum. Burada memleket hasreti gideriyorum” demiştim. Bu duygu hali birçok insana da yansıyor olmalı ki, son yıllarda fuar daveti yapılırken özellikle ‘memleket hasreti’ çekenlere sesleniliyor. Başkan Ali Çandır’ın dünkü tanıtım toplantısında yaptığı gibi…
Çok klişe olacak ama Antalya’da doğan fakat kısa sürede Türkiye’nin fuarı olan YÖREX markası giderek daha da parlıyor. Başta bu muhteşem projenin mimarı ATB Başkanı Ali Çandır olmak üzere, emek veren, destek koyan herkesi ne kadar takdir etsek, ne kadar alkışlasak azdır.
Son söz; YÖREX sadece bir fuar değil. Anadolu lezzetlerinin, kültürünün bir arada sunulduğu, memleket hasretinin dindirildiği muhteşem bir organizasyon. Eğer bugüne kadar gitmediyseniz 2 Kasım’da kapılarını açacak olan 12’incisine mutlaka gidin. O keyifli Anadolu turunu kaçırmayın derim…