Yaşı kemale ermişlerden sıkça duyarsınız bu cümleyi. Geçmişe, aile kavramının, beraberliğin sembolü olan bayramlara olan özlemi ifade eder. Çünkü bayramlar aslında paylaşmayı, yardımlaşmayı öne çıkaran, bütün aileyi aynı masanın etrafında buluşturan özel günlerdir.
En azından geçmişte öyleydi…
Ailemiz ve sevdiklerimizle bir araya geldiğimiz, belki de çoğumuz için unutulmaz anılara ev sahipliği yapan bayramlar, aynı zamanda birbirinden özel gelenekler ile de yıllar boyu hayatımızda oldu.
Peki neydi bayramı bayram yapan ve ‘nerede o eski bayramlar’ dedirten gelenekler?
Eski bayramlar denilince akıllara gelen önemli geleneklerden birisi ‘bayramlık kıyafetler’ alınmasıydı. Bilhassa çocuklar için bayram demek yeni kıyafet demekti. Arife günüden alınan kıyafetler yatakların başuçlarına konulur, bayram sabahı da erkenden giyilirdi…
Çocukluğumuzun bayramlarından aklımızda yer eden bir başka gelenek, kolonya ve şeker. Eskiden oldukça pahalı olan kolonya, eve gelen misafirler için adeta bir değer göstergesiydi. Kolonyanın ayrılmaz ikilisi olan şeker ise yine bugün olduğu gibi misafirlere olan değeri en iyi şekilde göstermek ve ağızları tatlandırmak için verilirdi…
Ve tabi aile/akraba ziyaretleri…
Bu ziyaretler bayramların olmazsa olmazıydı. Anneanne, babaanne ve dedeler başta olmak üzere yapılan aile ziyaretleri; büyüklerin gönlünü hoş tuttuğu gibi bayram ruhunu da en güzel şekilde ortaya çıkarırdı. Çocukken büyüklerin elini öpüp toplayacağımız şeker ve harçlıkların hayalini bütün yıl boyunca kurardık mesela…
Ramazan-Bayram davulcuları da (ki, günümüzde bazı küçük Anadolu şehirlerinde hala devam ediyor) hatıralarımızda yer etmiş geleneklerimizden. Ramazan boyunca oruç tutanları sahura kaldıran davulcular, bayramın ilk günü ise kapı kapı dolaşıp bahşiş toplarlardı.
Diğer yandan, belleklerimizde derin izler bırakmış bayram geleneklerimizden biri de Bayram yemeği…
Yemek diyorum çünkü memleketim Erzurum başta olmak üzere bir çok Anadolu kentinde bayram sabahları kahvaltı değil yemek yenirdi. Erkekler bayram namazına giderken kadınlar onlar gelene kadar mükellef bir sofra hazırlardı. Çeşit çeşit yemekler, börekler, çörekler tatlılarla dolu masada, bayram coşkumuz tavan yapardı. Yemek sonrası yanında ev yapımı baklavayla ikram edilen köpüklü bir bayram kahvesi ise mutluluğumuzu tamamlardı. Evdeki büyüklerin elini öpüp şeker ve harçlıkları alan çocuklar, komşulardan başlamak üzere mahallede şeker ve harçlık toplamaya çıkarken, evin en büyüklerinin dışındakiler de diğer akraba, eş, dost ziyaretlerine giderdi. Bayram süresince eş, dost, hısım, akraba ziyaretleri karşılıklı olarak devam ederdi. Küslükler, kırgınlıklar unutulur, bayram coşkusu hep birlikte yaşanırdı.
Peki günümüzde bu geleneklerin kaçı kaldı. Hangisi uygulanıyor. Ne yazık ki hemen hemen hiçbirisi. Anadolu’daki küçük şehirlerde, kasabalarda kısmen bazıları yaşatılıyor olsa da özellikle metropol kentlerde bu gelenekleri ne yazık ki artık görmüyoruz. Günümüzde bayramın anlamı, yoğun iş temposu arasında ‘kısa bir tatil’…
Bırakın eş, dost, akraba ziyaretine gitmeyi, insanlar bayramı kalabalıktan kaçış, bir ‘kafa dinleme’ vesilesi olarak görüyor. Öyle bayram yemekleriymiş, tatlılar, çörekler, kolonya şeker filan zaten yeni nesile tamamen yabancı şeyler.
İçi boş, kuru, soğuk bir ‘bayram’ lafzından başka hiçbir şey kalmamış ne yazık ki…
Bu yüzdendir ki, yaşı kemale ermiş olanlar, o güzel günleri yaşamış olanlar her bayramda iç çekerek, “Ahh ah nerede o eski bayramlar” diye söylenir…
Eski bayramlara olan özlemimizle birlikte, şeker tadında bir bayram geçirmeniz dileğiyle…