Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem Milletvekilliği Seçimleri için kalan gün sayısı azaldıkça kafalarda sorular da çoğalıyor…
Hangi taraf olursa olsun ekseriyetin aklındaki ilk soru hiç şüphe yok ki, ekonomiyle ilgili. Çünkü şuan ülkenin içinde bulunduğu en önemli mesele yaşanan ekonomik kriz. Doğal olarak herkesin kafasında bu olumsuz gidişatın değişip değişmeyeceği var. Kafalarda seçim sonrası kurgulanırken öncelik hep ekonomide…
Hayat pahalılığı sona erecek mi, fahiş kiralar düşecek mi, çarşı pazarda, marketlerde fiyatlar normale dönecek mi gibi sorular acil yanıt bekliyor. Yanıtlanması, hele de olumlu yönde yanıtlanması oldukça zor sorular. Çünkü seçimin galibi kim olursa olsun mevcut sıkıntıların yanına bir de seçim ekonomisini eklemesi gerekecek. Asgari ücrete, emekli ve çalışan maaşlarına verilen zamların, birbiri ardına açıklanan destek paketlerinin mevcut yükü kat be kat ağırlaştırdığı aşikar. Yani iktidar koltuğu oturanı yakacak durumda. Dolayısıyla seçim sonrası ekonomide ne gibi değişiklikler olacağı, cevabı en çok merak edilen soruların başında geliyor.
Tabi bu, seçimi hangi ittifakın ve Cumhurbaşkanı adayının kazanacağına göre yanıtlanması gereken bir soru. Mevcut iktidar kazanırsa bugüne kadarki politikaların belki küçük revizelerle aynen devam edeceği söylenebilir. Fakat muhalefet kazanırsa, yaptıkları açıklamalara, ittifak partileri olarak hazırladıkları ortak mutabakat metinlerine bakarak yeni bir ekonomik modeli ortaya koymaları beklenebilir. Bu yeni model ne getirir ne götürür onu ancak zaman içinde görebiliriz. Muhalefeti destekleyenlerin beklentisi, yeni ekonomik modelle, ’doğru politikalarla’ yurtdışı yeni kaynakların yaratılabileceği yönünde. Muhalefetin iddiası, Türkiye’nin bugünkü yapısı ile yabancı yatırımcı için ‘istikrarsız ülke’ görüntüsü verdiği yönünde. Yani bu imaj düzeltildiği takdirde yabancı yatırımcı Türkiye’ye akacak. Bir diğer beklenti de Türkiye’nin yeniden IMF’li günlere dönmesi. IMF ile yeniden programlar yapılıp para alınması…
Türkiye IMF üyesi bir ülkedir ve IMF destek isteyen üye ülkeleri reddetmez ancak bu düşüncenin önündeki en büyük engel, son yıllarda toplumun ekseriyetinde IMF aleyhinde oluşmuş olan olumsuz imaj. IMF’yi bir ‘kan emici’ olarak gören ekseriyetin yeniden IMF kucağına oturmaya sıcak bakmayacağı da bir gerçek. Koalisyon hükümetlerinin olduğu dönemlerde meşhur ‘kemer sıkma’ meselelerini toplum henüz unutmuş değil. Bu yüzden IMF ile program yapmak bir zafiyet olarak görülebilir.
Ayrıca, yeni ekonomik modelin başarılı olabilmesi için hukuk, eğitim, siyasal partiler, tarım gibi alanlarda yapısal reformların da en seri şekilde yapılması gerekir. Bu kaotik yapı içerisinde bu köklü reformlar yapılabilir mi o da ayrı bir mesele…
Diğer taraftan seçim sürecinin başlamasıyla birlikte giderek daha sertleşen siyasi söylemler de seçim sonrası için pembe hayaller kurmayı zorlaştırıyor. Tavanda yaşanan çatışma, tabana da aynı şekilde sirayet ediyor. Toplumdaki kutuplaşma giderek büyüyor. Liderler birbirini teröristlerle işbirliği yapmakla suçlarken, tabanda da herkes birbirine ‘hain’ gözüyle bakıyor.
Ve bu manzara eşliğinde seçime gidiyoruz.
Başta da dediğim gibi, sandık yaklaştıkça kafalarda sorular da artıyor ancak bana göre en başta sorulması gereken soru şu;
Bu atmosferde gittiğimiz seçimde sandıktan sağlıklı bir sonuç çıkar mı ?
Sizi bilmem ama ben çıkmaz diyorum…
Kalın sağlıcakla.