2000 yılına milenyum demişlerdi. Kaynağı ya da sebebi nedir bilmiyorum.
Demişlerdi ki; ‘’Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.’’ Bu tam bir filozof sözü. Geçmişten geleceğe uzanan hayatın ve olaylar zincirinin yarın ki halkasının izahı olan bir söz.
Denilen olmaya başladı ve hızla devam ediyor.
Hiçbir şey artık eskisi gibi değil. Olamıyor da.
Bir şeyler değişti ve her şey değişmeye başladı.
Sanırım bu değişen şeyin adı iletişim teknolojilerindeki baş döndürücü hıza ulaşan değişim ve gelişim.
Her şey çok hızla kıtaları aşıyor. Her ülkeye, her topluma, her kültüre ve her dine ulaşıyor.
20. Yüzyılın o ihtişamlı ideolojileri bu meşhur milenyum tusunamisinden nasibini aldılar ve kısa sürede hükümsüz hale geldiler.
Sonu ‘izim’le biten ne kadar düşünce, davranış ve idare sistemi varsa hepsi hak ile yeksan oldular. Geriye sadece marjinal birer gurup kaldı. Kulelerini bekleyen bir gurup nöbetçi gibi görüntü vermeye başladılar.
Şuan da bütün dertleri birkaç mesajla varlıklarını hatırlatıp çay kahve partisiyle yaşamaya devam ediyorlar. Müzmin hastalıklar böyledir. Bazılarının bedenine bir girdi mi artık çıkamıyor işte. Malum sonuca kadar beraber yaşamaya mecburlar.
Peki ne olacak şimdi? Kim ne biliyor? Kimler ne düşünüyor bu konular hakkında?
Görünen o ki bütün dünya da bu konuya dair şikayetler ve çaresizlik halleri görünüyor ama neyi nasıl yapıp ta bu kaostan kurtulabiliriz tarzında bir mücadelenin sesi hala güçlü değil.
Kültürler birbirine girdi ama en tehlikelisi de hiçbir ülke ve millete ait olmayan, belirli odakların ürettiği popüler kültür adıyla anılan tek kullanımlık davranışlar hızla yayılmaya başladı.
Bu yeni kültürün en önemli taşıyıcı ambalajı müziğin popüler dallarından, yani pop ve rep gibi isimlerle adlandırılan, kısa sürede de unutulabilen şeklidir.
Bir diğer taşıyıcısı ise moda sektörüdür. Moda deyince sadece giyim sektörü aklımıza gelmiyor artık. Berber dükkanlarına verilen yeni isimle kuaför dükkanları, bilhassa güzellik merkezleri adı altındaki kişisel bakım merkezleri de bu kültüre taşıyıcılık yapmaktadırlar.
Dini hayatımız da bu kültür değişiminden etkilenmeye başlamıştır. Her türlü farklı düşüncenin kendisini anlatarak büyütme çabası bir de usulsüz ve görgüsüzce yapıldığında dinin ana unsurunu yıpratmaktadırlar.
Gerçek din insanlara huzur ve güven verirken bu şekilde büyüyen ya da yaygınlaşan dini anlayışlar insanları huzursuz etmektedir.
Moda dindarlıklarda insanlar dinin talibi ve uygulayıcısı olmaktan öte dinin sahibi gibi davranmaktadırlar. Sözüm ona Allah’ın yetkilerini haklarıymış gibi kullanarak kendilerine ruhbanlaştırılmış bir alan açmışlardır. Bu alanı maddi menfaat elde etmek için hiçbir ahlak kuralı tanımamaktadırlar.
Bu kadar saldırıya maruz kalan yerel kültür ve gerçek dini hayatlar bu şartlar altında kendisini ne kadar koruyabilir bir düşünelim bakalım.
Aslında fazla düşünmeye de ihtiyaç olmadığı ortada. Değişimdeki hızı takip ettiğimizde durumun ne kadar vahim olduğunu anlamak hiç de zor değildir.
Peki ne yapabiliriz?
Naçizane fikrim öncelikle problemin tespiti ve acil müdahale alanlarını belirlemek olmalıdır. Sonrasında bütün değerlerimizi özünden kopartmadan zamanın ruhunun diline uyarlayarak anlatmak ve dolaşıma sokmak olmalıdır.
Öncelikle bireysel bilinçlenme çalışmalarının ardından küçük guruplar halinde bu anlayışı geliştirme çalışmaları yapmalıdırlar.
Eski alışkanlıklarımızın ve söylemlerimizin bu zamanın problemlerini çözmesini ve toplumda karşılık bulmasını beklemek hiç de akıllıca bir bekleyiş olmaz, hatta olamaz.
Bu cümleleri kurarken şu disipline çok dikkat etmek zorunda olduğumuz konusunu inanarak düşündüm. Değişim başkalaşım olmamalıdır. Başkalaşmak aslından kopmak anlamına gelir. Aslından kopanın rotası olmayacağı için nerelere doğru seyahat edeceği de kestirilemez.
O yüzden bilinçli bir çalışma yapmak gerektiği hususu hiç unutulmamalıdır.
Milenyum ve sonrası için toplum bilimcileri, filozofları, din alimlerini ve gerçek aydınları göreve davet ediyorum. Bireysel ve toplumsal çalışmalar yapmaları gerektiğinin lüzumunu tekrar hatırlatıyorum.
Rabbimiz sorumluluğumuzu idrak etmemize ve gereği konusunda bilinçli ve huşu içerisinde çalışmalar yapabilmelerimize yardım etsin. Bu amaç için fiili ve sözlü dualarımız daim olsun.
Hoş olunuz, hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.