Bu başlığın altında olması gerekenler konusu sürekli fili ve sözlü olarak gündeme gelmektedir.
Din duygusunun doğuştan itibaren yani fıtrat gereği var olduğunu kabul edersek farklı ailelerde, farklı eğitim ve kültür ortamlarında hayata başlayan insanların dinle ilişkilerinde farklılık olması gayet doğaldır.
Dini konularda uyaranların etkisiyle konuya dahil olma konusu diğer ihtimallerden birisidir ve çok sık rastlanan bir durumdur.
Bunun yanında duyu organlarıyla yani göz ve kulakla yapılan ihtiyari ya da gayr-ı ihtiyari çalışmalar da din konusunda yapılan diğer çalışmalardan birisidir.
Bir başka çalışma ise düşünerek yapılan çalışmadır ki aslında aklın, şuurun ve fikrin kullanımından dolayı ortaya çıkan yeni fikirler ve yeni bakış açılarıdır.
Gördüklerimiz, duyduklarımız ve mecburiyetten maruz kaldığımız fikir saldırıları en sonraki düşünme çalışmalarına katılan ham fikirlerdir.
En temel dini bilgiler, dindar olmak isteyen herkes için öğrenilmesi ve uygulanması gerekenlerdir. Ayet ve hadislerdeki vurgulardan yola çıkarak bunlar hakkında yeterince açıklamalar yapan alimlerimizin sunumlarına dikkat etmeliyiz.
Öncelikle dini meselelere ciddi, samimi ve ahlakilik ilkesi ile yaklaşmalıyız. Bu çalışmayı dünyalık bütün işlerimizden ayrı değerlendirmeliyiz. Çıkar amaçlı ya da samimiyetsiz yaklaşımlardan çok uzak durmalıyız ki kişisel terbiye ve eğitim sürecimiz yara almasın.
Sonraki aşamada insanı yani kendimizi tanıma çalışmaları yapmalıyız. Ben kimim? Nerden geldim ve nereye gidiyorum? Sorumluluklarım nelerdir? Neden doğdum? Neden Öleceğim? Öldükten sonra ne olacak? Her şeyin bir anlamım var mı? olmalı mı?
Ardından yaratıcıyı tanıma çalışmaları yapılmalı. Bu çalışmada akıl ve tabiat ayetleri bizi Allah’ın kelamına yani Kuran’a götürecektir. Götürmelidir. Allah kendisini nasıl tanıtmışsa onu öyle tanıyıp inanma konusunda çalışmalar yapmalıyız. Yani O’na onun istediği gibi inanmayı başarmalıyız.
Ardından ibadetler yani imanın ispatları gelmeli. 32 farz merkezinde hayatı ibadete çevirmenin yollarını bulmalıyız.
Ecdadımızın listelediği 54 farz çerçevesinde de kişiliğimizi, karakterimizi, hayatımızı, ticaretimizi ve bil umum işlerimizi ahlaki zeminde ve bir ibadet vecdiyle yapmalıyız. Bütün hayatımızı Allah’ın dediği şekilde yaşama gayretimizi bir ömür boyu sürdürtmeliyiz.
Bu yazdıklarım en temel dindarlığın çerçevesini oluşturmaktadır.
Bunun bir üst seviyesi ise dini ilimlerde daha fazla eğitim ve öğretim almaktır. Bu halkın sorumlu olduğu ve çoğunluğun ilgilenmesi gereken bir alan değildir. Daha fazla alanda dinin emir ve yasaklarını konuşturmak, yeni problemlerin çözüm yollarını sahih bir anlayışla bulmaktır.
İnsanların dini daha kolay öğrenmelerine katkı sağlayan çalışmalar yapmak, bu alanda yazılı ve görsel sunumlar hazırlamak gibi sorumluk taşıyanların ilgi alanlarıdır.
Bu guruba alim yani ilim adamları gurubu derler. Çok özel ve değerli bir çalışmaya imza atarlar. Halkı dini konularda bilgilendirirken cehaletin karanlıklarından ilmin ve bilginin aydınlığına götürür.
Halkın zihnini Allah’ın emir ve yasakları konusunda sürekli destekler ve uyarırlar. İnsanların şeytanla ve nefisleriyle yaşadıkları imtihanda onlara en sağlıklı davranışı göstererek doğru yolda kalmalarına yardımcı olurlar. Adeta toplumun terbiye edicileri, zihinlerin ahlak bekçileri, kalplerin doğruluk terazileridir.
Bu arada tehlikeli durumları da yazmamız gerekiyor.
Alimler için en dikkat edilecek nokta alimin ilminin sahih yani kaynaklara uygun olması şarttır. O yüzden alim belge ve kaynaklar belirterek aktarım yapar. Kaynak belirtilmeyen hiçbir söz ve yazı ilmi platformlarda ciddiye alınmaz.
Halkın da ilim adamlarının bu özelliğine dikkat etmesi lazım. Neticede geçmişimizde israiliyat dediğimiz eski tahrif olmuş, bozulmuş hak dinlerin uzantısı uydurma rivayetler var, Sevgili peygamberimize atfedilmiş, kendi deyimiyle iftira edilmiş hadisler ve olaylar var, zamanla dini söylem haline getirilmiş adet ve gelenekler var. Bunların hepsi dinimiz İslam için en tehlikeli tehditlerdir.
Halk için gerekli olan şeyin de cehaletin ne olduğunu ve nasıl giderilebildiğini bilmesi lazımdır. Her insan bir şeyleri bilmez bilemez. Bu suç ya da ayıp değildir. Suç ve ayıp olan şey bilmeyi ve öğrenmeyi istememektir. Bu tuzağa düşmemek lazım.
Her şeyden önce doğru bilgi nasıl öğrenilir? Bu çalışmayı küçük pratiklerle işlevsel hale getirmek lazımdır. Bu kazanımla halk için en tehlikeli durum olan yarı cahil pozisyonuna düşmekten korunmuş olur.
Yarı cahil kendisini alim zanneder. Duyduğu üç beş bilgi kırıntısıyla konulara hakim olduğu kanaatiyle konuşur eder. Beylik cümlelerle kendisini sosyal hayatta alan açar. Konuşmak zorunda olduğu duygusuna engel olamaz.
Bu hastalığın tek ilacı vardır ve o da ‘’haddini bilmektir’’.
Son sözümüzü özetle söyleyelim.
Her bir Müslüman için ahlaki temele dayalı temel dini bilgilere doğru inanma, öğrenme ve uygulama mecburiyeti vardır. Daha fazlası için İslami ilimlerde uzmanlık eğitimi almak zorundadır. İlmin usulü bunu gerektirir. Atalarımızın dediği gibi ‘’Usulsüz vusul olmaz’’.
Alimlerimiz de ilmi kriterlerden her ne sebeple olursa olsun taviz vermemeliler ki ilmin namusunu, vakarını ve şerefini koruyabilsinler. Bu vazife ilmin kendisine talip olanlara yüklediği bir yükümlülüktür.
Bir de alimlerin ilimlerine uygun paralellikte bir hayat sürmeleri meselesi var ki bu durum toplumun eğitilmesini kolaylaştıran en önemli etkenlerden birisidir. Alimin samimiyeti halkın güvenini artırır.
Alimler aynı zamanda toplum mühendisidirler. Fikir üreticisidirler. Toplumun aydınlatıcısı ve moral kaynağıdırlar. Problem çözücü olup hayatın akışındaki engelleri kaldırırlar.
İşte böyle değerli okurlar, bilmek ve bilmemek hatta bilmiş gibi olmak konular insan ve insanlık için çok etkili sonuçlar doğurmaktadır.
Bize düşen şeyse kişiliğimize ve konumumuza göre en doğrusunu seçmek ve gereğini yapmak olmalıdır.
Allah her şeyin sahtesinden ve bilhassa ilmin ve alimin sahtesinden bizleri korusun. Cahilin ve bilhassa yarım cahilin şerrinden de bizleri korusun. Her zaman öğrenen ve en doğru bilgiyi arayanlardan olmak dileğiyle Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.