Aldığım eğitim ve yaptığım mesleğin gereğini yapmaya çalışıyorum yıllardır. İlahiyat eğitimi ve din görevliliği görevinden ya da mesleğinden dolayı inananlara ve ilgilenenlere İslam’ı anlatmak. Dini vecibelerin uygulamasında öncülük etmek gibi bir yükümlülüğüm var.
1987 yılında başladığım Din Görevliliği mesleğine 1997 yılında 16 yıllık bir ara verdim. Bu ara yılların konusu da İslam Dini idi. Yalnız tek muhatabım ilk ve ortaokul çocukları, mekân Okul, ülke Avusturya idi. Sonra 2012 yılında Tekrar Türkiye’de Din Görevliliğine geri döndüm ve bu sefer çok daha farklı bir alan çıktı karşıma.
Cami Rehberliği denilen bir çalışma birimi. Tarihi iki camide (Antalya Kaleiçi Tekeli Mehmet Paşa ve Yivli Minare Camii) Almanca konuşan turistlere İslam’ı ve Camiyi Anlattım. Bu sefer muhatap çoğunluğu Müslüman olmayan birçok kıta ve milletten misafirler.
Şimdi de Yurtdışındaki vatandaşlarımıza Dini vecibelerini öğrenme ve uygulama konularında Din Görevlisi olarak çaba sarf ediyorum.
Kısaltılmış öz Geçmişimden anladıklarımı sizlere anlatmaya çalışacağım.
1987 yılından bu günlere gelene kadar neler olduğuna bir bakalım. Neler değişmiş? Neler gelmiş? Neler değişmiş?
İlk yıllarda iletişim kanalları çok azdı. Evlerin çoğunda sabit telefon bile yoktu. O yüzden hayatlar lokal yaşanıyordu. Dini bilgi sadece kitaplar, vaizler ve Din Görevlileri üzerinden öğretiliyordu.
İnsanlar daha doğaldı. Daha samimiydi. Daha yardımseverdi. Daha iyi niyetliydi. Eksik de olsa, az da olsa kültürel içerikli bir din yaşanıyordu. Sokaktan çekinenler çoğunluktaydı. Ramazan’da oruç tutmayanlar aşikâr yiyip içmezdi. Oruç tutmayanlar utanırdı.
İslam fıkhının altın madalyalı bir davranışı olan Karz-ı Hasen yani karşılıksız iyilik yapma ibadeti çok yaygındı ve yapanlar çok zevk alarak yapıyordu. Kimse bu iyiliği kolay kolay istismar etmiyordu.
Diğer haramalar konusu da çok aşikâr uygulanmıyordu. Utanılıyordu. Kanunsuz disiplinler sosyal hayatın en büyük organizatörüydü. Dini ve Kültürel teamüller halkımızın kendi iç devletini oluşturuyordu.
Kanunsuz, adliyesiz, kolluk kuvveti olmadan toplumsal yaşam eksiği gediği ile devam ediyordu.
Görevimiz gereği toplumu bilgilendirmek, sosyal tamirat ve tadilatı yapmak çok daha kolaydı. Çok seslilik olmadığından etraftaki sesler daha kolay algılanıp anlaşılabiliyordu.
Tolum genel manada kitabi dindar değildi. Eğitimli dindarlık çok azdı. Yüzyılların teamüllerinden oluşan kültürel dindarlık hayatın neredeyse tek gerçeğiydi. Eğitimli dindarlar da bireysel bir hayat sürüyorlardı. Zaten onları dinleyen çok da gönüllü ve cesur insanlar yoktu.
En iyi dini eğitim 32 Farzın üzerine 54 farz diye tanınan müfredat üzerinden veriliyordu camilerde ve sair kurumlarda.
Bu da toplumun dini seviyesini belirli bir seviyede tutuyordu. Toplum daha fazlası için de arayış içinde değildi. Benim gibiler için çok da fazla okuyup araştırma ihtiyacı da yoktu. Aldığımız eğitim yetip artıyordu.
2000 li yılları yaşamaya başladığımızda hayatın içeriği ve akışı hızla değişmeye başladı. İletişim çağı geldi ve çok hızlı bir şekilde hayatın her alanını etkiledi. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamayacaktı ve de olamadı.
İnternet teknolojisi, medya kanalları, dijital platformlar, PDF kitap sektörü, sosyal medya, çevirilerin kolaylaşması, dünyanın birçok konuda küçük bir köye benzemesi gibi gelişmeler tabiri caizse uyuyan toplumu uyandırdı ve cin şişeden çıktı.
Herkes her şeyi duyar ve görür oldu. Kafalar karıştı. Bilgi sel olup üzerimize gelmeye başladı. Sağanak gibi yağan bilgilerden faydalanmak bir tarafa koruyacak şemsiye bile bulamaz olduk.
Artık yeni zamana göre ajandamızı, kitaplığımızı, sosyal medyamızı, bilgi kanallarımızı yeniden güncellemek zorundayız. İster eğitmen olalım ister öğrenci olalım her şeyi yeniden gözden geçirip durum tespiti yapmak şart oldu.
Hocalık da öğrencilik de zorlaştı artık. Kendine bile yetmeyen eğitmenler, hocalar, akademisyenler başkalarına nasıl yetebilir ki?
Muhatap olduğumuz çocukların, gençlerin, hanımların ve beylerin eğitimi konusunda ihtiyaç odaklı yaklaşım ön plana çıkıyor. Eğitim personelinin tamamı mesleki seviyelerini bu meseleye göre düzenlemeleri, güncellemeleri, okuma yapmaları gerekiyor.
Hayatı gözlemlemek gerekiyor. Bütün gelişmeleri takip etmek gerekiyor. Dünü ve bugünü iyi okuyup yarınlara dair konuşmak ve planlar yapmak gerekiyor.
İşte başlıktaki sorunun cevabı makalenin içinde mevcut. İşte bunları yapmaya çalışan birisiyim. Bazılarını hala yapabiliyorum. Bazıları için galiba vakit çok geç. Bazıları da her şeye rağmen hala yapılabilir durumda.
Durum bu. Sizleri de böyle çalışmalar bekliyor. Artık kişisel çabalar toplumsal çabaların önüne geçmiş durumda. Her birinize kolay gelsin, çalışmalarınız kolay olsun.
Hoş olunuz, Hoşça kalınız, Allah’a emanet olunuz.
İbrahim Doğru
08.08.2024
Erftstadt/Köln