Kıymetli okurlar,
Zaman kelimesini, kavramını ve ifade ettiği anlamının farkında olarak ve olmayarak her şekilde kullanıyoruz. İnsanoğlunun kesinlikle en çok kullandığı ölçü, planlama ve değerlendirme nimeti olduğu tartışmasız bir gerçektir.
Zaman üzerine her bilim dalı kendi işleyişindeki fonksiyona göre tanımlama ve değerlendirme de yapmaktadır. Yapmak da zorundadır. Onunla sistemini en verimli şekilde kurgulayıp çalışmasını sağlayabilmektedir.
Kurandaki zaman ifadelerine de bir göz atacak olursak eğer, onlarca zaman tanım ve ifadesiyle karşılaşırız. Özelliği olan her iş ve eylem için müstakil kelimenin kullanıldığını görüyoruz. Ama hepsinin üst başlığı zaman kavramıdır.
Daha kapsayıcı bir cümle kurmamız gerekirse eğer, onsuz, yani zamansızlık denilen bir hayatın ve onun dinamiklerinin varlığından ve devamlılığından bahsedilemez. Yani zaman nimetinin kullanılmadığı, değerlendirilmediği, ona muhtaç olunmadığı hiç ama hiçbir hayat safhası ve hareketi olamaz.
Doğrudan müdahil olduğu alanlara bir göz atalım. Hayat yolunun gece, gündüz, yıl, ay, hafta gibi bölümlerine zemin oluşturmasının yanında ‘an’ diye başlayan en küçük zaman biriminin üstüne saniye, dakika ve saat gibi dilimlere de hem bütüncül hem de detay olarak katkı sağlamaktadır.
Ayrıca, mutfaklarda pişirilen yemeklerin, fabrikalardaki imalatın istenilen düzeyde olması hususunda olsun, ayrıca insan yaşamının süresinde de zaman en temel birim olarak varlığını hissettirmektedir.
Yani bizim için anne karnında ruhun devreye girmesiyle çalışmaya başlayan hayat kronometremiz, bir gün öldü denilen zaman dilimiyle son nefes verildiğinde durdurulmaktadır. İnsan bu sürecin tamamını zaman kavramıyla anlamlandırır yaşar ve hisseder.
Buraya kadar zamanın genel yapısını ve varlığını hatırlatmaya çalıştım Zaten bilmeyen olduğunu da zannetmiyorum. Tek eksikliğimizin bu nimetin farkında olmadığımız gerçeğidir.
Zaman öyle bir nimet ki ne telafisi var ne de yedeği. Her anı bir ve tek. Onunla yapmamız gerekenleri yapmadığımızda ya da tam olarak yapamadığımızda ya da fark edemeden yaşadığımızda artık o an için çok geç olmuş oluyor.
Bu nimet için en önemli bilgi ve bilinç durumu birçok konuda olduğu gibi farkındalıklı yaşam olarak tanımlandırabiliriz.
Bu yazıyla şöyle bir uyanışa vesile olabiliriz. İnsan sorumlu bir canlıdır. Her yaptığının bir karşılığı vardır. En uç noktada vicdanın muhakemesinden kurtulamaz. Geçici olarak vicdan baskısını öteleyebilir ama kötü olan hiçbir fiili sahibine unutturmaz.
O yüzden son bölümüne girdiğimiz, Kuranın doğum ayı olan Ramazan, Oruç ve Kuran ayında kendimizi bir farkındalık testine tabi tutup zihinsel ve bedensel restorasyona uygulayabiliriz. Ömrümüzün ne zaman biteceğini bilemediğimiz kalan zamanının her bir parçasını bilhassa ahiret yurdumuzu imar eden seçeneklerle değerlendirme kararı alabiliriz.
-Kabul olan pişmanlıkları yaratıcımıza sunup ondan bağışlanma ve korunma talep edebiliriz.
-İki dünyalık olarak bize huzur ve mutluluk verecek nimetleri talep ederek sahibine taleplerimizi aracısız sunabiliriz. Zaten her namazda okuduğumuz Fatiha suresinde ‘’Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım dilerim’’ diyoruz ya. İşte bunu bilinçli bir şekilde pratiğe aktarabiliriz.
-Sahip olduğumuz her nimetin farkına varıp onu bire bir söyleyerek sahibine teşekkür edebiliriz.
-Var olan güzel ahlakımızı muhafaza edip daha da genişletme kararları alabiliriz. Güzel ahlakımız geliştikçe zaten kötü ahlakımız azalarak yok olma ya da etkisizleşme sürecine girecektir.
-Dostlarım, Kuran ifadesiyle 83 yıla bedel bir gecenin saklı olduğu gecenin olabileceği Ramazan günlerinin içerisindeyiz. Bu zaman nimetini rabbimizin ikramı bilip Rabbimizle çok karlı bir sözleşme yapabilme fırsatını kaçırmayalım.
-Daha az dünyalık uğraşlar, daha az boş konuşmalar ve dinlemeler yaparak hayatımızın bu zaman diliminde iyilik, ibadet, dua, tövbe, tefekkür ve tabi ki Kuranın rehberliğine baş vurup kişisel medeniyetimize doğru ciddi bir adım atabiliriz.
-Makus cahilliklerimizden ve cehaletlerimizden uzaklaşma karar ve eylemiyle aydınlığa doğru yelken açabiliriz.
-Bir sonraki Ramazan ulaşıp ulaşmayacağımızı bilmediğimizden son Ramazan ve de son günleri gibi bir iştiyakla zamanımızı dolu dolu geçirebiliriz.
Haydi hep beraber başlayalım bu temennilerimizi gerçekleştirmeye. İlk Sözümüz şu olsun:
‘’Ya Rabbi; ben geldim, ruhum ve bedenimle geldim, En samimi duygularımla kapındayım. Hatalarımla yüzleşip pişmanlık duymaya ve onlardan kurtulma mücadelemde senin desteğine talibim. Yeni güzellikleri yani ahlak ve ibadetleri kazanma niyetim ve mücadelemde bana yardımcı olmanı ve nefsimin şerrinden beni korumanı talep etmeye geldim. Benim elimi boş gönderme Allah’ım.’’ Diyerek başlayalım.
Bu zamana en büyük anlamı yükleyip içini doldurmaya gayret edelim.
Her geceyi 83 yıla bedel olan Kadir gecesi olabileceği inancıyla dolu dolu yaşamaya gayret edelim. Rabbimizin sesine kulak verelim. Şöyle der Kadir Suresinde:
‘’Rahmeti Bol, Bağışlaması sınırsız olan Allah’ın adıyla.’’
‘’Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. ﴾1﴿ Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! ﴾2﴿ Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. ﴾3﴿ Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. ﴾4﴿ O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir. ﴾5﴿’’
İşte fırsat değerli dostlar. Peygamberimizin ifadesiyle kadir ismiyle anılan o kutlu gece son on günün gecelerinden birisinde gizlidir. Kaçırmayalım isterim. Her türlü hurafe ve bidattan kendimizi koruyarak sadece Rabbimizle doğrudan iletişim yolu olan ibadet ve duayla değerlendirelim.
Bu duygu ve düşüncelerle Ramazan ayının maddi ve manevi bütün bereketi bizlerle olsun inşallah. Kadir gecesini anlamlı bir şekilde yaşamak arzumuz kabul olsun inşallah. Bu şekilde Bayram yapma hakkımızı da elde etmiş olabiliriz.
Dini kültürümüzdeki en kadim uygulamalardan birisiyle yazımızı sonlandıralım. Her güzel sohbeti Asr Suresiyle bitirirlermiş büyüklerimiz, alimlerimiz ve hocalarımız. Biz de Allahın zamana yemin ederek müjde ve uyarılarının iç içe olduğu bu surenin manasını ilginize sunuyorum.
“Asra (zamana) andolsun ki insan hüsrandadır. Ancak iman edenler, sâlih amel işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler hariç.”
Hoş Olun, Hoşça Kalın,
Selam yurdunda daim kalın,
Allaha Emanet Olun.