‘Aralarında İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa ve Antalya'nın bulunduğu 5 şehrin trafiğini inceleyen Yandex Navigisyon istatistiğinde en az trafik yoğunluğu Antalya'da belirlendi. Analize göre İstanbul sürücülerin en çok trafik çilesi çektiği şehirlerin başında geldi. İncelemede İzmir'in hafta içi bazı saatlerde İstanbul'u bile geçtiği gözlemlendi. Beş büyük şehir arasında en az trafik yoğunluğu ise turizmin başkenti Antalya'da kaydedildi. Trafik yoğunluğu bakımından sıralamada İstanbul ve İzmir'den sonra Ankara ve Bursa geliyor. Ankara'da trafik sıkışıklığı İzmir'in biraz altında seyrederken, Bursa'da hafta sonları cuma akşamından başlayarak 4 derecenin üstüne tırmanan ciddi bir yükseliş gözlemleniyor. Antalya ise analizin yapıldığı tarihlerde, beş büyük şehir arasında en az trafiğin olduğu şehir olarak belirlendi. Antalyalılar haftanın her günü, yoğunluğu 2 dereceyi bulmayan trafikte seyretti.’
Okuduğunuz bu haberi yaklaşık 4 yıl önce tam da bugünlerde DHA, yani bugünkü adıyla Demirören Haber Ajansı servis etmiş. Haber 30 Aralık 2017’de tarihli Antalya’daki birçok yerel gazetede mevcut. Peki günümüzde yukarıdaki haberde sözkonusu edilen durumdan söz etmek mümkün mü ?
Yani Antalya ‘beş büyük şehir arasında trafik yoğunluğunun en az olduğu şehir’ denilebilir mi ?
Bu sorulara evet diyebilmek ne yazık ki mümkün değil. Günümüzde Antalya’da kiminle ne konuşursanız konuşun sohbetin sonu, “Ne olacak bu trafiğin hali” diye bitiyor.
Herkes mağdur, herkes muzdarip bu trajik trafik çilesinden. Bilhassa mesai başlangıç-bitiş saatlerinde trafik adeta santim santim ilerliyor. Hele bir kaza olmayagörsün, battı çıktılar dahil her yer kilitleniyor. Bir zamanlar Yeşilçam filmlerinde gördüğümüz İstanbul’daki o sıkış tıkış trafik manzaralarının çok daha beterini yaşıyoruz. Battı-çıktı demişken, bunlar yapıldığında kent trafiği bir süre rahatlamıştı ancak devamı getirilmediği için bu kısmi iyileşme de kısa zamanda ortadan kalktı. Antalya malum zaten plansız bir şehir. 1980’li yıllarda orta ölçekte bir sahil kenti iken, aldığı yoğun göçle bugün bir metropole dönüşen kentte araç sayısı da aynı paralelde arttı. Antalya’da trafiğe kayıtlı araç sayısı bu yılın Ağustos ayı sonu itibarıyla 1 milyon 196 bin 909 oldu. Araç sayısı bakımından Antalya, İstanbul, Ankara ve İzmir’den sonra 4’üncü sırada. Ayrıca turizm kentinde 313 bin 128 de motosiklet var ki, 16 milyonluk İstanbul’da bu sayı 411 bin 67…
Kentin bürokratları, yerel yöneticiler, STK temsilcileri, kentte ulaşım hizmet veren minibüs, otobüs, taksi esnafı ve tabi ki araç sahibi vatandaşlar yaşanan trafik yoğunluğu ve sıkışıklıktan dert yanıyor.
Peki, herkesin şikâyet ettiği bu sorun karşısında kent yöneticileri yapıyor ? Bu önemli sorunu çözmek için herhangi bir çabaları var mı ? İyi niyetle düşünerek bu yönde bir çabaları olduğuna inanmak istiyorum. Ancak ne yapıyorlar ya da neyi yapamıyorlar kimse bilmiyor. Taştan ses çıkıyor amma bizim kent yönetiminden ses çıkmıyor. “Biz çözümü bulduk ama şu nedenle yapamıyoruz veya yapıyoruz da şu kadar sürecek” filan gibisinden bir açıklama da bugüne kadar duymadık. Sanki caddelerden ,sokaklardan giderek daha fazla yükselen isyan çığlıklarına kulaklarını kapamış gibiler. Tabi sorun sadece trafikteki akışla ilgili de sınırlı değil. Bu kentte hala çözülemeyen ve her geçen gün daha da artan bir otopark sorunu da var. Araç sahipleri sokak aralarında ne idüğü belirsiz bir takım insanların kucağına terkedilmiş durumda. Sokak aralarındaki hemen her boş arsayı otoparka çeviren bu insanlar vergiye tabi mi, denetleniyor mu, yasal mı bilen yok. Hepsi de kafasına göre fiyat uyguluyor. Bir zamanların gözde turizm kenti Antalya giderek İstanbullaşıyor.
Ve ne yazık ki bizim yöneticilerimiz de buna seyirci kalıyor…