Herkesin dilinde pelesenk olmuş bir ifade; Dünya kenti Antalya…
İnsanoğlunun olağanüstü yok etme çabalarına rağmen hala kalabilen doğal güzellikleri, tarihi mekanları, iklimi ve turistik potansiyeliyle her yıl milyonlarca tatilciyi misafir eden Antalya’yı ‘Dünya Kenti’ diye betimlemek aslında normal.
Normal olmayan, bu kentin diğer yüzünün gözardı ediliyor olması…
Evet Antalya’nın iki yüzü var.
Birisi az önce de vurguladığım turistik vitrini.
Diğeri ise kimsenin pek görmediği/görmek istemediği, sadece ve sadece bu kent yaşayanlarının bizatihi muhatap olduğu yüzü. İşten eve, evden işe gidip gelmek için saatlerce ter döken, otobüs duraklarında çile çeken, 40 derece sıcakta klimaları çalıştırılmayan ‘sauna otobüslerde’ ömür tüketenlerin her gün yüzgöz olduğu yüz…
İşte bizi asıl ilgilendiren de bu yüz. Çünkü bizler bu kente tatile gelmedik. Burası bizim yaşam alanımız. Verdiğimiz yaşam mücadelesi nedeniyle hiçbir nimetinden faydalanamasak da, bu kent bizim evimiz, yuvamız. ATSO Başkanı Davut Çetin, “Bu kenti yabancılar daha iyi yaşıyor” mealinden bir şey söylemişti. Çok haklı. Onlar yaşıyor, bizler sürünüyoruz. Daha doğrusu bizleri süründürüyorlar…
Türkiye’nin en pahalı suyunu tüketiyoruz, buna rağmen şu yaz sıcağında su kesintileri yaşıyoruz mesela. Türkiye’nin en sıcak bölgesinde olmamıza rağmen klimaları çalıştırılmayan otobüslerle ulaşıma zorlanıyoruz…
Sivrisinekle, karasinekle, hamam böcekleriyle, cümle haşeratla içiçe, koyun koyuna yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Üstelik şikayet edeceğimiz, yakınacağımız bir merci, bir makam da yok. Var da yok…
Bizi yönetenler kör ve sağır…
Çünkü onlar, Antalya’nın bu yüzüyle değil, turistik yüzüyle ilgilenmeyi seviyor.
Çünkü onlar, sırça köşkte oturuyor. Ne gelen su faturasının kaygısını yaşıyor, ne ‘sauna otobüs’lere biniyor, ne börtü böcekle muhatap oluyorlar.
‘Halkçı belediyecilik’ söylemleriyle işbaşına gelenler halktan uzak, halktan kopuk yaşıyorlar. Sabah akşam otobüslerden, duraklardan yükselen isyanları, feryat figanı duymadıkları gibi, bu köşelerden gözlerine soktuğumuz yazıları da okumuyor, görmüyorlar…
Görmesinler, duymasınlar bakalım. Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Dönecektir de. O gün geldiğinde yeniden ‘Halkçı belediyecilik’ söylemleriyle sahaya inenler halktan büyük bir tokat yiyecekler…
Olmaz mı diyorsunuz? Şu sandık bir gelsin hep birlikte göreceğiz…