Farkında mısınız bilmem.
Antalya’da madde bağımlılığı giderek ‘sıradanlaşıyor’.
Hemen her gün zombi gibi ortalıkta dolaşan, sokaklarda, parklarda, tenha yerlerde kendinden geçmiş halde yatan bağımlılarla karşılaşıyoruz. Bazen acıyor, bazen kızıyor, bazen hiçbir tepki vermeden geçip gidiyoruz…
Biz görmezden geldikçe sayıları artıyor. Çünkü zehir ticareti durmuyor, durdurulamıyor…
Polis, jandarma, tüm kolluk kuvvetleri olağanüstü bir çaba ortaya koyuyor olsa da, toplumu içten içe kemiren, yok eden bu illetin ülkemize, kentimize girişi engellenemiyor.
Peki niye engellenemiyor ?
Çünkü uyuşturucu ticareti yasadışı örgütlerin hepsinin en önemli gelir kalemi. Dünya genelinde yaklaşık 2.5 trilyon dolarlık bir pazardan söz ediyoruz.
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’ne (UNODC) göre, dünya genelinde yaklaşık 300 milyon kişi uyuşturucu madde kullanıyor. Ülkemizde ise bu rakam 3 milyon civarında ve her geçen gün artıyor.
Sadece bizim değil tüm dünyanın bana göre en önemli sorunu…
Ülke olarak uyuşturucu ile mücadele alanında uluslararası toplum tarafından kurulan BM/UNODC, Avrupa Birliği/EMCDDA ve AGİT gibi pek çok öncü kuruluşun üyesi ve bu alanda imzalanan uluslararası anlaşmaların tarafıyız. Bu kapsamda bir mücadelemiz de var ancak bunun yeterli olduğunu söylememiz mümkün değil. Meseleye Antalya özelinden bakacak olursak mücadelenin sadece ‘polisiye tedbirler’le sınırlı olduğunu söyleyebiliriz. Polis, jandarma mesailerinin önemli bir bölümünü zehir tacirlerine karşı harcıyor. Bu illeti kente sokan, sokmaya çalışanlara aman verdirmemek için olağanüstü bir çaba ortaya koyuyor. Geçen aylarda gazetemizde de haber yaptık. Antalya polisi bu yılın ilk 4 ayında 2 binin üzerinde uyuşturucu olayına müdahale etmiş, kilolarca madde ele geçirmiş ve 353 kişiyi tutuklamış. Fakat zehir tacirleri ne yapıp edip şeytanın bile aklına gelmeyecek yöntemlerle bu illeti kente sokmayı başarıyorlar.
Daha önce de söylediğim gibi, bu mesele sadece polisle, jandarmayla çözülebilecek bir mesele değil. Yasal yetersizlikler, tedavi ve rehabilitasyon aşamalarının işlememesi, ilgili kurum ve kuruluşların görevlerini savsaklaması gibi nedenlerle ne yazık ki verilen polisiye mücadele boşa gidiyor.
Artık bu ‘en önemli sorun’a herkesin pürdikkat kesilmesi lazım. Çocuklarımız, gençlerimiz elden gidiyor. Uyuşturucu kullanım yaşı maalesef liselere, hatta ortaokul seviyesine inmiş durumda. Kimyasal yöntemlerle üretilen ve çok düşük fiyatlarla piyasaya sürülen sentetik uyuşturuculara gençler çok kolay ulaşabiliyor. Bu hayati sorunun çözümü için bütün dinamiklerin harekete geçmesi lazım. Toplumsal bir güç birliğine ihtiyaç var. İlk sorumluluk ebeveynlerde çünkü aile ilk otokontrol noktası. Gençlerin davranışsal değişiklikleri, madde bağımlısı olup olmadıkları konusunda ipuçları veriyor. Bu yüzden öncelikle ebeveynlerin çok dikkatli olması gerekiyor. Valiliklerin, kaymakamlıkların ilgili tüm kurum ve kuruluşları harekete geçirmesi lazım. Belediyelerin sorumluluk alanları içerisinde izbe köşeler, metruk binalar, harabeler bırakmaması, uyuşturucu kullanımına imkan verecek alanları ortadan kaldırması lazım. Tedavi ve rehabilitasyon noktasında yeterli olanakların (tedavi merkezi, yatak vs) sağlanması şart. Ve tabi mevcut yasalarda caydırıcılığı artıracak yeni düzenlemelerin yapılması da sorunun çözümünde son derece önemli…
Çocuklarımızı, gençlerimizi uyuşturucuya kurban vermemek ya da uyuşturucu esaretinden kurtarabilmek için topyekün bir savaş vermek tek çaremiz.
Bunu artık herkes kabul etmeli…