Antalya Büyükşehir Belediyesi Ulaşım A.Ş. bünyesinde hizmet veren resmi plakalı otobüs şoförlerine yönelik, ‘Öfke ve Öfkeyle Başa Çıkma’ başlığı altında hizmet içi eğitim başlatmış...
Güzel, yerinde bir çalışma. Önceki belediye başkanları döneminde de benzer eğitimler yapıldığını hatırlıyorum. Ancak bu eğitimin adresi yanlış. Yanlış çünkü vatandaşa hoyrat davranan, çocuk gibi azarlayan, hatta zaman zaman vatandaşın üstüne yürüyen kabadayılar belediyeye ait resmi plakalı araçlarda çalışan sürücüler değil. Adına hal otobüsü denen ancak halka fersah fersah uzak olan araçlarda çalışan sürücüler. Yani her fırsatta ‘zarar’dan dem vurup ‘zam’ kelimesini ağızlarından düşürmeyen halk otobüsleri sürücüleridir asıl eğitilmesi gereken. Ve dahi bu araçların sahipleridir. Sürücü ve araç sahiplerine verdikleri hizmetin ‘kamu hizmeti’ olduğu mutlaka ama mutlaka anlatılmadı, bu bilinç kesinlikle yerleştirilmelidir. Yoksa belediye uhdesinde görev yapan şoförü eğitsen ne olur, eğitmesen ne olur. Onlar zaten aksi bir durumda başlarına ne geleceğini biliyor. Onların vatandaşa ters davranması zaten mümkün değil.
Her neyse, konu ulaşım olunca haliyle sektörle ilgili her gelişmeyi takip ediyoruz. Geçenlerde sosyal medyada sörf yaparken Otobüsçüler Odası Başkanı Yasin Arslan’ın bir tweet’ini gördüm. Otobüsçüler camiasının ‘Arslan’ başkanı bir paylaşımında, “Hiç kimse ulaşım zammı üzerinden siyaset veya eleştiri yapmasın. 3 ay önce akaryakıt 7,45 iken şuan 13,95 oldu akaryakıta yüzde 100 zam gelmiş lastik fiyatı 1500 iken şuan 5000 lira olmuş asgari ücret arttı araçlarımız kilo metrede 3 lira yakarken şuan 6 lira yakıyor” diye esmiş gürlemiş. Belli ki birilerine, bir yerlere mesaj vermiş…
Yine geçtiğimiz ay basına verdiği bir demeçte, "Pandemi öncesinde 380 bin yolcu taşırken şuan 240 bin bandında yolcu taşıyoruz. Bu gelir ve giderimizi karşılamıyor. Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek bu konuda bize desteklerini sağlıyor. Şuan çalıştırmış olduğumuz araç sayısına göre bizim 500 bin yolcu taşımamız gerekirken, 240 bin yolcu taşıyoruz" diye buyurmuş. Ardından da eklemiş; "İstanbul, Ankara ve İzmir gibi yerlere baktığımız zaman 12 metre araçlar günlük ortalama günde bin yolcu taşıyorlar. Bizde ise bu rakam çok düşük. Akaryakıta gelen ciddi zamlar nedeni ile araçlarımız aylık 50 bin TL yakıt tüketiyor. 60 bin TL ciro yapıyoruz. Yakıttan kalan kalan para şoför maaşına ve giderlerine yetmiyor. Ciddi anlamda sıkıntı içerisindeyiz. İstanbul'da ulaşım ücreti 7,60 TL. Bizde şu an 6 TL 70 kuruş oldu. Biz de aynı işi yapıyoruz. Biz daha fazla kilometre yapıyoruz. Onlardan daha az yolcu taşıyoruz. Bayramdan sonra yeni zam talebinde bulunacağız."
Ulaşımla ilgili son yazımızda, “Şu sıralar yeni bir zam haberi duyarsanız şaşırmayın” demiştik. Daha yazının mürekkebi kurumadan Arslan başkanın yeni bir zam talebinde bulunduğu haberini aldık. Kulağımıza gelenlere göre istenen rakam 10 lira 70 kuruş. Bugüne kadar hiçbir taleplerine hayır demeyen/diyemeyen Büyükşehir Belediye Başkanı Böcek’in bu talebi de görmezden geleceğini düşünmüyorum. 10.70 olmaz 10 lira olur. 9.70 olur ama mutlaka zam yapılır…
Şimdi gelelim Arslan başkanın tweet’ındaki, “Hiç kimse ulaşım zammı üzerinden siyaset veya eleştiri yapmasın” şeklindeki isyanına. Doğrudur. Akaryakıta, yedek parçaya vs gelen zamları herkes görüyor. Masrafların kaça katlandığının herkes farkında. Lakin bu fiyat artışları sadece ulaşım sektöründe mi ? Sadece ulaşım sektörü mü sıkıntıda. Kaldı ki ulaşım sektöründeki eleştiriler yapılan zamlara değil, zam yapıldığı halde arzu edilen hizmetin alınamıyor olmasına. Zam üstüne zam yapıldığı halde vatandaşa kötü muamelenin devam etmesine. Hemen her güzergahta bir veya birkaç aracın ‘arıza’ bahanesiyle seferden çekilmesine, 40 dereceyi bulan sıcaklar başladığı halde klimaların çalıştırılmamasına…
Bunları ne yapalım. Kafasını kuma gömmüş ilgili/yetkili makamlar gibi biz de mi bunları görmeyelim, eleştirmeyelim
Arslan başkan ?..
MOTOSİKLET ÇÖPLÜĞÜ !
Tüm dünyayı etkisi altına alan Corona belası hiç şüphe yok ki, günlük yaşamımızda bir çok şeyi kökten değiştirdi. Bu değişikliklerden biri de internet üzerinden alışveriş. Başlı başına bir sektör oluştu. Artık herkes hemen hemen her ihtiyacını internetten sipariş veriyor ve kuryeler vasıtasıyla ayağına getirtiyor. Tabi hal böyle olunca kurye sektörü anormal bir hızda büyüdü. Artık yeme-içmeden, kıyafete, marketten kasaba neredeyse kurye kullanmayan yok. Dolayısıyla cadde ve sokaklarda insandan çok motosikletli kuryelere rastlıyoruz. Satın alınan ürünün eve, işyerine ayağımıza kadar getirilmesi cazip gibi görünse de yeni bir takım sıkıntıları da ortaya çıkardı. Mesela merkezi cadde ve sokaklar adeta motosiklet çöplüğüne döndü. Kafanızı nereye çevirseniz onlarca motosikletin her yanı işgal ettiğini görüyorsunuz. Bunun en bariz örneklerinden birisi Markantalya’nın hemen yanı. Birçok esnafın bulunduğu yerde kurye motosikletleri kaldırımları dahi kapatmış durumda. Orada yıllardır kira ödeyen, vergi veren esnaf, motosikletler yüzünden işgöremez hale gelmiş durumda. Bırakın esnafı yaya olarak kaldırımda geçecek yol bulamadığınız anlar oluyor. Kente gelen yerli-yabancı turistlerin uğrak yerlerinden biri olan Markantalya gibi bir AVM’nin hemen yanıbaşındaki bu görsel kirliliğe ne hikmetse kimse de müdahale etmiyor. Bırakın müdahaleyi, kulağımıza gelenlere göre “Yahu arkadaş dükkanımızın önünü kapatmayın bari” diye serzenişte bulunan esnafı da ‘arsız hırsız ev sahibini bastırır misali’ onlar şikayet ediyor. Ne diyeyim, deve misaliyiz. Neremiz düz ki ?...