Bayram da geldi geçti. Çocukken çok uzun gelen şu bayramlar, yetişkinlikte uçarcasına geçiyor sanki.
Ramazan ayı boyunca düşlediğim 90’lı yılların Ramazan bayramını, artık çocuklarımla beraber geçirebileceğimi hayal etmiştim. Öyle ki bizlere çok uzun gelen pandemi döneminin ardındanpek çok anne gibi, çocuk Zehra’nın bayram heyecanını çocuklarıma da yaşatmaya karar vermiştim.
Bayram günü geldi çattı tabi. Ne o çocukluğumdaki gibi bir bayram kokusu vardı ne de heyecanı. Çocuklar ne şeker derdindeydi, ne de yeni kıyafet. Ne benim çocukluğumdan eser vardı onların küçük bedenlerinde, ne de düşlerimden eser vardı onların hayallerinde.
Teknoloji dünyası, doyumsuzluk içinde büyümeye, büyüdükçe de geçmişteki koca koca hayalleri küçültmeye devam ediyordu. Her ne kadar bayram sabahına planladıklarımı yapmak istesem de onları bu şekilde mutlu etmenin imkânı yoktu. İstekler, düşler, planlar farklıydı. Sonra düşündüm ki geçmişi tazelemek arzusu sadece beni mutlu ediyordu.
Onların kendi dünyalarındaki istekleri üzerine planlarımızı tekrar gözden geçirdik.
Sonuçta mutlu bayramlar, mutlu çocuklarla mümkündü.
Ve fark ettim ki;
Samimi, dostluk kokan, komşulukla harmanlanmış, güzü bahara çeviren o duygulardan günümüzde neredeyse hiçbir şey kalmamıştı artık. Bugün bize hızla geçen zaman, daha şimdiden çocukların dilindeydi. Bayram hemen bitti demek, onların hızla tükenen tatilleri anlamı taşıyordu.
Bizim çocuklarımıza anlattığımız o güzel günler fark ettim ki, zamanında büyüklerimizden dinlediğimiz masallar gibi geliyordu onlara.Duygu yüklü cümleler havada bir süre tatlı bir bulut oluşturuyor sonra anlatıcının yanaklarında hasretle karışık buğulu bir yağmura dönüşüyordu.
Çocukların, “Anne, tabletim nerede, fotoğrafları flash bellekte istedi arkadaşım”demesiyle bir an ayılıyoruz ve gülümsüyoruz.
Biz yaşıtlarımızla anı tazelerken onlar kendi mutluluklarının yolunu çoktan bulmuştu bile. Belki bizlerde aile büyüklerinin anılarından anlık etkilenmiş olsak bile yine kendi gerçeğimize dönüp aynı duyguları onlara da yaşattık zamanında.
“Yok, ama öyle değildi”diyor hemen bizim dönem.
Ortak kararımız; Biz dinliyor, zevk alıyor, anlattıklarından kendimize pay çıkarıp onların mutluluklarını farklı bir şekilde paylaşıyorduk.
Ve her defasında yeniden fark ediyoruz ki;
Eski dediğimiz her ne varsa bizden sonraki evlatlarımıza sadece anılarda şekillenen güzellikler olarak kalıyor. Ara sıra hüzünlenerek özlemle, tebessümle, güzelliklerle anıyoruz. Şimdiki çocuklar da, bizim çocukluğumuz gibi bahsedecekler bugünlerden evlatlarına. Belki de bir sonraki nesil dinlemeyecek bile. Zaman, her şeyin evirilip şekil almasına, şekil alırken de hissedilen duyguların asimile edilerek yok olmasına, yenilerine yer açılmasına sebep oluyordu.
Ve fark ettim ki, her ne olursa olsun, geçmişi yâd ederken bile anı yaşamaya muktedir oluyordu insan. Arada derin bir nefes aldıktan hemen sonra herkesin dudaklarından şu cümleler dökülüyordu sırayla;
“Yeter ki, sağlık olsun!”, “Biz analım, anlatalım, onlar bildikleri gibi yaşasınlar hayatı”,“Biz yarının anlatıcılarıyla, anılarıyla birlikte olmaktan mutluyuz, gerisi boş”