İnanılmaz bir hızla değişen, kontrol ve müdahalenin pek mümkün ol(a)madığı dijital dünyada giderek yalnızlaşıyoruz…
Dijitalleşmenin tüketim alışkanlıklarımızı, iletişim davranışlarımızı ne denli değiştirdiği hepimizin malumu. Bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar hayatımızın en vazgeçilmez argümanları oldu farkındaysanız. Dijital çağ bir nevi kendi kültürünü oluşturdu.
Bu yeni kültürde bilgi ve alışkanlıklarımız, günlük hayatımızı devam ettirme noktasında dahi zaman zaman yetersiz kalıyor. Dijital mecrada cümlenin yanına iliştirilmeyen bir emoji, takibe alınması ve beğenilmesi gerekenler, kelimeleri kısaltmadan yazmaya engel sınırlamalar, muhatabın insan olmadığı ve konuşarak asla çözemeyeceğimiz işler için indirilmesi gereken uygulamalar, her an ulaşılabilir olma baskısı, TT olamayan hadiselerin görünmezliği gibi pek çok sorunla tanışıyoruz. Telefonsuz kalma endişesi ve gündemi kaçırma korkusu arasında sıkıştık adeta.
Tüm bu teknolojik gelişmenin hayat standartlarımızı yükselttiği bir gerçek elbette. Ancak gözardı ettiğimiz bir diğer gerçek de insanı bireyselleştirdiği, kalabalıklar içinde yalnızlığa mahkum ettiği…
Artık bırakın eşi, dostu, arkadaşı, evde en yakınlarımızla dahi sohbet edemiyoruz. Herkes ya telefonuyla, ya bilgisayar veya tabletiyle meşgul. Çoluk çocuğumuzla iki kelam edemiyoruz. Dijital dünyada herşeye bir ‘tık’la ulaşabiliyoruz ama evde yanıbaşımızdaki evlatlarımıza ulaşamıyoruz. Eskiden televizyon bağımlılığından yakınırdık, şimdilerde televizyon bu teknolojilerin yanında masum kalıyor. Zaman zaman televizyonu kapatıp ‘sessiz sinema’ oynardık mesela. Sohbet ortamı oluşturmak için. Şimdi ne mümkün. Silah dayasan kimse elindeki telefonu bırakmıyor. En büyük kabusumuz telefonun şarjının bitmesi veya internetimizin kesilmesi…
Öte yandan, sosyal ilişkiler de dijital mecra üzerinden kuruluyor ki, bunun sonuçlarını hemen hergün haber bültenlerinde veya gazetelerin üçüncü sayfalarında görüyoruz. Dijital mecrada tanışılıp yapılan evlilikler, kurulan gönül ilişkileri kısa sürede buharlaşıyor. Eskiden insanlar düğünde, cenazede biraraya gelir, sevinci de, hüznü de paylaşırdı. Şimdilerde bunun yerini, sosyal ağlar üzerinden atılan mesajlar aldı.
Son derece soğuk, yapay…
Sevinç veya üzüntüler artık sadece ‘emoji’ ile belirtiliyor. Dostluk, arkadaşlık, ahbaplık, komşuluk ilişkisi diye bir şey kalmadı neredeyse. Teknoloji geliştikçe insanoğlu yalnızlaşıyor. Çarşıda, pazarda selamlaşma da yok. Yok çünkü kimse kimsenin yüzüne bakmıyor. Herkes elinde telefon, kulağında kulaklık kendi dünyasında yaşıyor…
Sizi bilmem ama şahsen ben çok sıkıldım bu durumdan. Teknolojiye, gelişmelere karşı değilim ancak insanoğlunun teknolojinin bu kadar esiri olması beni cidden rahatsız ediyor. Bugün hala ve her şeye rağmen ‘eskiyi’ yaşamaya çalışan bir-iki kuşak var. Yarın bu kuşaklar da tarihe karıştığında ortaya çıkacak dünyayı düşünmek bile beni geriyor, korkutuyor.
Ne dersiniz dostlar, bu kaygıyı yaşayan sadece ben miyim ?..