Haftalardır zamla yatıp zamla kalkıyoruz. Aldığımız herhangi bir ürünü ikincisinde aynı fiyata almamız mümkün olmuyor. Böyle bir zam yağmurunu ben şimdiye kadar hiç görmedim.
Evet bu ülke geçmişte de çok krizler yaşadı, çok darboğazlardan geçti lakin böylesini ne duydum, ne gördüm, ne şahit oldum…
Hangi TV kanalını açsak, hangi gazeteye göz atsak ana konu fahiş fiyatlar. Sokakta iki, üç kişi biraraya geldiğinde konuşulan tek şey hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı. Zaten millet patlamaya hazır barut fıçısı gibi. Hani derler ya, canı burnunda diye, aynen öyle. Temel gıda maddeleri başta olmak üzere aldığımız her ürün, her hizmetin bedeli 3’e, hatta 4’e katlanmış durumda. Ne marketin yanından geçilebiliyor, ne kasabın. Bırakın marketi, kasabı, üç beş kuruş daha ucuz diye akın ettiğimiz pazarlarda sebze meyve de el yakıyor. Daha düne kadar 50 kuruştan, 1 liradan aldığımız yeşillikler bile 4-5 liradan başlıyor. Daha düne kadar 50-70 liraya dolan Pazar arabaları şimdilerde 300 liraya bile dolmuyor. Hoş artık pazara arabayla giden de kalmadı ya neyse…
En zoruma giden de, ortalık yangın yerine dönmüşken, vatandaş inim inim inlerken iktidar kanadının TV ekranlarına çıkıp, “Yok canım ne sıkıntısı, bunlar hep muhalefetin provakasyonları” mealinden açıklamaları…
Hiç aklımdan çıkmıyor; Bakan’ın biri, “Bu milletin ayağa kalkmasından, küllerinden yeniden doğmasından hep korktular. İşte görüyorsunuz, hepiniz şahitsiniz. Bakın biz millete hizmet yolunda aşk ile çalışırken, yine bugünlerde CHP zihniyeti hortladı. Ülke yandı, bitti diye ortalığı kasıp kavuruyorlar. Bugün, ülkemizde başlattığımız kalkınma devrimimizle ekonomimizi çok daha sağlam temeller üzerine inşa ettik. Hiçbir zaman vatandaşımızı enflasyona karşı ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” demişti. Bu sözleri dinlerken hop oturuphop kalkmış, kızayım mı, güleyim mi karar verememiştim. Kara mizahtı çünkü. Günlerce, haftalarca kabinedeki hemen her bakan benzer ifadelerle sanki ülkede her şey güllük gülistanlıkmış havası estirdi. Neyse ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan nihayet yaşanan bu yangını,“Evet hayat pahalılığı vardır”diyerek kabullendi ancak"Ama insanların düne göre biraz daha az miktarda alabiliyor olsa da istedikleri her ürüne erişiminin olduğu bir ülkede yaşıyoruz” sözleriyle kendince ‘önemsizleştirdi’…
İktidarla muhalefet uzum zamandır ilk kez bir noktada buluştu; ülke yangın yeri… İktidarşimdilerde bu yangını nasıl söndürürüm telaşında. Eee ne de olsa şunun şurasında seçime ne kaldı. Ya bu yangını söndürecekler, ya da yangın sadece vatandaşı değil onları da yakıp kül edecek. İktidarla muhalefetin fikir birliğine vardığı bir diğer nokta ise piyasadaki fırsatçılar.
Elbette ki,pandemisürecinde üretimde yaşanan sıkıntılar, girdi maliyetlerindeki artışv.s. her türlü mal ve hizmet bedellerinin artmasına, dolayısıyla enflasyonun yükselmesine neden oldu. Ancak işin ‘dayanılmaz’ noktalara gelmesinde ‘fırsatçıların’ katkısı da yadsınamaz. Malum, ülkemizde Serbest Piyasa Ekonomisi uygulanıyor. Bir kesim var ki, serbest piyasa ekonomisini farklı algılıyor. Bunu bir başıboşluk, bir ‘kafasına göre hareket etme’ filan zannediyor. Oysa böyle bir şey yok. Serbest piyasa ekonomisi demek asla fırsatçılık demek, başıboşluk demek değil. Devlet mekanizmasının işte bu noktada devreye girmesi gerek. Ha mevcut iktidar bu noktada bir şeyler yapıyor mu, yapıyor. Zincir marketlerde denetimler başladı mesela. Ama değişen hiçbir şey yok. Yine her ürün hemen hemen her gün zamlanıyor. Demek ki, daha radikal önlemler alınması lazım. Bir yandan fırsatçılara fırsat vermemek, diğer yandan artan girdi maliyetlerini düşürecek girişimlerde bulunulması gerek. Yangın her geçen gün büyüyor ve milletin dayanma gücü mum gibi eriyor. Ortada olanı inkar etmek, görmezden gelmek yerine ateşe su serpmek gerek…