Bu yazıyı 8 Aralık’ta okudunuz. Affınıza sığınarak bugün bir kez daha veriyorum. Çünkü yazdıklarımız maalesef sonuç vermiyor. Boş teneke misali biz çalıp biz dinliyoruz. Sorunlar katlanarak devam ediyorken yetkili/ilgili kişi ve makamlar nedense kulaklarının üstüne yatıyor. Onlar bu seslenişlerimizi douyup halkın muzdarip olduğu bu sorunlara bir çözüm getirmedikleri sürece ben bu konuyu gündemde tutmaya ve tekraren de olsa bu tür yazıları gözlerine sokmaya kararlıyım…
***
Antalya’da bilhassa araç sahiplerinin yaşadığı, mağdur olduğu trafik çilesinden, otopark sorunundan önceki yazılarımızda bahsetmiştik. Bugün de aracı olmayanları mağdur eden, çileden çıkaran toplu ulaşımdan söz edeceğim sizlere…
Malum Antalya’da şehir içi toplu ulaşım yıllardır rayına oturtulamadı. Havuz sistemine geçilmeden önceki dönemlerde duraklarda yolcu kapma yarışları, ‘ballı hatlar’ kavgası vs. sık sık gündeme gelirdi. Havuz sisteminin uygulamaya konulmasıyla birlikte bu sorunlar ortadan kalksa da yerini başkaları aldı. Örneğin şimdilerde vatandaşı en çok mağdur eden sorun, otobüs sürücülerinin keyfi davranışları. Mesela durağa son anda geldiniz, otobüs kapısını kapatmış ama hala durakta. Kapıyı tıklıyorsunuz ama şoför bey lütfederse açıyor ki, çoğu zaman lütufta bulunmak bir yana ‘S…tir çekercesine bir el hareketiyle basıp gidiyor. Eskiden bir fazla yolcu alabilmek için araçlarını tıka basa dolduran sürücüler şimdi ‘ister binsin ister binmesin’ edasında…
Zaten otobüs sürücülerinin vatandaşa karşı tavırları hiçbir zaman değişmedi. Havuz sisteminden önce de hoyrat davranırlardı şimdi de aynı şekilde davranmaya devam ediyorlar. Aralarında tek tük olsa da işini layıkıyla yapan, vatandaşa insan gibi davrananlar çıkıyor. Onlara zaten bir lafımız yok ancak ulaşım için otobüs kullanan biri olarak onlarca kez şahit olmuşumdur. Bilhassa yaşını almış insanlar otobüslerin ön ya da yan cephesindeki tabelaları iyi okuyamadıkları için aracın güzergahını veya gidecekleri yeri sürücüye sorarlar. Daha bir kez insan gibi cevap verenine rastlamadım. En kibarı, soğuk bir şekilde “Tabelada yazıyor” diyerek geçiştiriyor. “Kör müsün, görmüyor musun” diye azarlayan da var, cevap vermeye tenezzül dahi etmeyen de. Bir çoğuyla tartıştım, hatta kavga bile ettim. Şikayetçi de oldum ancak nafile.
Değişmiyorlar, değişmeyecekler…
Bir kamu hizmeti yürüttüklerini hiçbir zaman anlamadılar…
Otobüs esnafından mal sahibi tanıdıklarım da var. Küçük bir sohbet açmayagör hemen, ücretsiz ve indirimli kartların çokluğundan, ne kadar zarar ettiklerinden dert yanar. Arabanın mazotu, şoförün maaşı, vergi, SSK filan diye ağlar. Bu işin artık ‘yapılır olmaktan’ çıktığını söyler ama daha bu sektörden ayrılanını görmedim. Tek tük aracı ve hattını satanlar ise servet sahibi olarak ayrılırlar.
Yani demem o ki bakmayın siz yakınmalarına. Onlar kardan zarar ettikleri için ağlıyorlar…
Eskiden çok daha fazlasını kazanıyorlardı şimdi kar marjı düştü ondan dert yanıyorlar. Hatırlarsanız bu şekilde ağlayarak ve pandemiyi bahane ederek geride bıraktığımız Eylül ayında yüzde 12 zam almayı başarmışlardı. Zam ile birlikte 3.65 TL olan toplu taşıma ücreti 4 lira 10 kuruşa, öğrenci ücreti de 2.10 kuruştan 2.40 kuruşa çıkarılmıştı. Bugün gidin konuşun yine zam isterler.
Doymazlar, doymayacaklar…
Bu ulaşım esnafı son dönemlerde yeni bir huy edindi. Mesela araçları zırt pırt arıza (!) yapıyor. Bilhassa güzergahı kenar köşe semtlerden geçenler. Durakta dakikalarca bekliyorsunuz. Sistemden aracın yola çıktığını ve ilerlediğini görüyorsunuz. Tam bulunduğunuz durağa vardı varacak bir bakıyorsunuz araç sistemden kaybolmuş. Arıyorsunuz, “Arıza yaptı” deniliyor. Hele bazı semtler var ki buralara çalışan araçlarda arızalar hemen her gün ve de aynı saatlere denk geliyor ne hikmetse…
Vatandaş yağmurda, fırtına da durakta bir saat beklemiş, mağdur olmuş kimsenin umurunda değil. Şikayet etsen de bir şey çıkmıyor. Keyfi olduğu tespit edilebilirse (ki, bu da pek mümkün değil) ceza uygulanıyor.
Yıllardır “Araç benim, irade sahibi de benim” tavrından sıyrılamayan ulaşım esnafı kent yönetiminin de başının belası. Yürüttükleri kamu hizmetini yönetimlere karşı hep bir koz olarak kullanan bu insanlar, geçmişte Menderes Türel’i, Mustafa Akaydın’ı sırtından hançerlediler. Adım gibi eminin Muhittin Böcek’e de aynı şeyi yapacaklar. Zaten verdikleri yamuk hizmetle kent yönetimini vatandaşla karşı karşıya getiriyorlar. Yaşanan olumsuzlukları vatandaş hep Büyükşehir yönetiminin hanesine yazıyor. Hep söyledim, söylemeye de devam edeceğim. Bu sorunun kökten çözümü var. O da, kamu hizmetini kamu kurumunun yapması. Yani ulaşımdaki ‘özel’ aktörlere el çektirilip bu işi bizatihi belediyenin yürütmesi...
Akaydın da, Türel de geçmişte buna niyetlendi ancak hayata geçiremediler. Bundan sonra bir babayiğit çıkıp da bunu yapar mı bilmem. Ancak yaparsa inanın halkın kahramanı olur…