Yer yeşil, gök mavi… Kızılçam, defne, sandal, zeytin, zakkum, selvi, keçi boynuzu, çitlembik bir başka nefes alır bu topraklarda. Dağlar denize hayran seyre durmuş, insanlar tüm neşesiyle yaylak, kışlak doğaya ram olmuş yaşamada. Irmağı, şelalesi, mutlu insanları, en çok da anacığımın toprağı… Ah Manavgat! Şimdi bir ince türküdür uzar gider yollarından… “Manavgat yolları sade mermerden/Yedi gün yatmışım kimse görmeden/Yetiş oğlum Ahmet kuzgun yemeden/Vurman beni de vurman yareme vurman…”
Ah Manavgat! Günlerdir yer kara, gök kırmızı… Dağlar denizin suyundan medet ummada, yaylağın kuzuları, koyunları helak olmuş, seralar tarlalar bitki mezarı, insanların dilinde derin bir ah, sonsuz bir feryat. Seninle yanan ne çok şeyimiz var. Ağacımız, börtü böceğimiz, hayvanlarımız, malımız, canımız, ciğerlerimiz…
Bir dede ağlıyor yanan evinin önünde. Çocukları, torunları kaldıramıyor oturduğu yerden: “Ben ocağımı bırakmam.” diyor. Bir kadın başını elleri arasına almış, feryadına sebep kanser tedavisi için biriktirdiği parasını yangında kaybetmesi. Çaresizce bir adam ağlayarak hayvanlarını çıkarmaya çalışıyor cehennemin içinden. Ayşe Teyze sabaha kadar hayvanlarını beklemiş, korkuyla mırıldanıyor: “Korktuk ama mal da canın yongası. Mecburen onları bekleyeceğim. Başka bir şeyimiz kalmadı.” Baştan ayağa is ve duman içinde karalara bürünmüş bir adam, çaresizliğin boğazındaki düğümüyle sayın bakanımız Murat Kurum'un elini tutmuş. Gözlerinde birikmiş yaşın içinden geçmiş gibi acıyı paylaşarak bakıyor hemen arkasında sayın vekillerimiz Mustafa Köse ve Sena Nur Çelik. Yangın dördünün de içinde alev alev… Dizleri üzerine çökmüş insanlar çaresizce, yanan hayatlarını izliyor uzun uzun…
Acımız büyük, kaybımız büyük, öfkemiz büyük şimdi. Hepimiz Manavgat’ın dilinden alıp “İçin için göynüyesin! Köküne gıran giresiceler! Yecek ekmek bulamayasıcalar!” diye sıralıyoruz kelimeleri şimdi. Sebebi bulmak, suçluyu bulmak, yangınımızı bir nebze de olsa soğutmak istiyoruz. Ama öncelikle zaman; metanet, soğukkanlılık ve birlik zamanıdır. Birbirimize sarılma, destek olma, provokasyonlara gelmeme zamanıdır. Yaralarımız elbet sarılacaktır. Arkamızda Büyük Türkiye Cumhuriyeti Devletinin var olduğunu unutmadan birbirimize kenetlenmeliyiz. Biz devlet olarak da millet olarak da yaralara birlikte merhem olmasını bildik bugüne kadar. Bunun da üstesinden geleceğiz. Ağacımızı, çiçeğimizi, toprağımızı hep birlikte yeşerteceğiz yeniden. Maddi kayıplarımız da yerine konacaktır. Ama birlik ruhumuzu kaybedersek, provokasyonlara gelirsek işte asıl o zaman yangınların içinde kalırız.
Şimdi bütün Manavgat benim teyzelerim, dayılarım, kuzenlerim… Şimdi bütün koyunlar kuzular teyzemin evinin altında bağrışan hayvanları… Şimdi yanan bütün evler kuzenimin binbir güçlükle borç harç yaptırıp yeni taşınmışken yanan evi… Şimdi bütün gözü yaşlı insanlar benim kardeşim, akrabam… Acınızı kalbimden paylaşıyorum.
Gün Manavgat için birlik olma günüdür. Zarar gören kardeşlerimize destek olmak, belediyelerin yangın dayanışma ve afet merkezlerine öncelikli ihtiyaçlar noktasında yardımda bulunmak önemli. Biz bu topraklarda birbirimiz için varız. Lütfen destek olalım, birbirimize umut olalım. Önce içimizi yeşertelim sonra da evimizi, sokağımızı, mahallemizi, dağımızı, taşımızı…
Bu yangının sebebi ortaya çıkarılacaktır ancak sebep olan hainlerse bilsinler ki her şeyi yaksalar da bu toprağın insanının kardeşlik ruhu yanmaz, dimdik ayaktadır.
Geçmiş olsun Manavgat… Yanan her bir karış toprağına binlerce bereket olsun inşallah…
Evet kardeşlik ruhumuz yanmasın dediğiniz gibi