“Millet ne demek?” diye sorsak pek çok tanım yapılabilir. Mesela Türk Dil Kurumu’na göre: “Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, tarih, duygu, ülkü, gelenek ve görenek birliği olan insan topluluğu” demektir. Ya da Walker Connor, kelimenin Latince kökenli olduğunu, “doğmak” anlamına gelen “nasci” fiilinin geçmiş zamanından türediğini ve “soy ile ırkı” ifade ettiğini belirtir. Buna göre kelime ilk olarak İngilizceye girdiğinde “kan bağına sahip grup” anlamını taşımaktadır. Connor’a göre “kanınla düşün” mottosu da bu düşüncenin tezahürüdür.
Ancak aslına bakarsanız Aramiceden gelen bir sözcük olan “millet” kavramı “mila” kelimesinden türemekte ve “bir söz” anlamına gelmektedir. Kavramsal olarak ise Bernard Lewis’in ifadesiyle “bir kutsal kitabı kabul eden insan topluluğu”nu ifade eder. Bu inanma duygusu toplumu öyle büyük bir güçle bağlar ki millîlik her türlü siyasal yaklaşımdan üstün bir yere konumlanır.
Buna rağmen, günümüzde maalesef ne zaman “yerli, millî, gelenek, değerler, kültür, beraberlik, güçlü Türkiye” gibi kavramları kullansak siyaset yapmakla eleştirilir olduk. Oysa bu kelimelerden her biri ülke olarak var olmanın şartlarından. Hepsi siyaset üstü kavramlar. Ancak toplum olarak kelama tahammülümüz kalmamış durumda. Öyle ön yargılarımız var ki gerçeği hangi biçimde anlatırsanız anlatın adeta sabit duvarlara çarpıp kırılmakta. Kelamın gireceği, idrakin açılacağı hiçbir kapı bırakmıyoruz kendimize. Kilit üstüne kilit vuruyoruz bakışımıza.
Lakin nasıl oluyorsa belki bir psikolojik şartlanma ile içi boş bile olsa bir slogana tutuluveriyoruz. Zamanla bu, bir fikrisabite dönüşüyor ve fanatizm kanat açıyor zihin dünyamızda. Yani bir slogan ve propaganda toplumuna doğru hızla ilerliyoruz. Ve bu sloganlar içinde dönüp duran insanın hiçbir fikre tahammülü yok. Duymadan, görmeden, anlamadan, dinlemeden sadece yüksek sesle kendilerine söyleneni tekrar etme yarışında insanımız. Mehmet Akif İnan’ın dediği gibi “Dün, küfrün kalplerini mühürlediği insanları, bugün sloganlar mühürlüyor. Küfrün yeni aleti, sloganlardır günümüzde.”
Sevgili dostlar, oysa milletlerin ruhu vardır. Her bir ferdini derin ve yatay bir bağ ile bir arada tutan bu ruh kaybedilmediği sürece o millet güçlenerek geleceğe yürür. Bizim ruhumuz da ülkemize olan sevgimizdir. O da imanımızdan gelir.
Şu halde bir inanç etrafında buluşan bu millet, söz konusu ülke menfaati olduğunda tüm siyasî yaklaşımları bir kenara bırakır ve sahip çıkma duygusuyla hareket eder. Bu sebeple bu devirde inkılabımızın adı milleti kendinden haberdar etmek olmalıdır. Yıllar boyu kendilik değerlerinden kopartılarak uyutulan bu devi uyandırmak, ona hafızasını geri vermek gerekmektedir. Milletimize ikinci kez nasıl tam bir bağımsızlık savaşı verildiği, küçük, gündelik siyaseti aşan bir inkılabın nasıl yapıldığı anlatılmalıdır. Unutmayalım fitne, ihlas ve bilginin eksik olduğu yerde gelişir. Biz, tüm samimiyetimizle insanımıza kendini hatırlatmak zorundayız.
Bu millet aynı inanç etrafında ruh bulan yapısıyla asla çürümemiştir ve çürümeyecektir. Millî değerler söz konusu olduğunda bir araya gelmek bu milletin şanındandır. Annem rahmetlinin ifadesiyle söyleyeyim:
“Sağlam göz ağlasa, kör gözden yaş çıkar” bizim insanımızda.
Bu yüzden Türkiye, vatan davasına birlik ve beraberlik içinde inanmış kocaman bir ruhun ta kendisidir. Aksi söylemler gündelik bir slogandan ibarettir ve gelip geçicidir.